|
The Circle Game
Margaret Atwood
i
The children on the lawn
joined hand to hand
go round and round
each arm going into
the next arm, around
full circle
until it comes
back into each of the single
bodies again
They are singing, but
not to each other:
their feet move
almost in time to the singing
We can see
the concentration on
their faces, their eyes
fixed on the empty
moving spaces just in
front of them.
We might mistake this
tranced moving for joy
but there is no
joy in it
We can see (arm in arm)
as we watch them go
round and round
intent, almost
studious (the grass
underfoot ignored, the trees
circling the lawn
ignored, the lake ignored)
the whole point
for them
of going round and round
is (faster
slower)
going round and round
vii
Summer again;
in the mirrors of this room
the children wheel, singing
the same song;
This casual bed
scruffy as dry turf,
the counterpane
rumpled with small
burrows, is
their grassy lawn
and these scuffed walls
contain their circling
trees,
that low clogged
sink their lake
(a wasp comes,
drawn by the piece
of sandwich
left on the nearby beach
(how carefully you do
such details);
one of the children flinches
but won't let go)
You make them
turn and turn, according to
the closed rules of your games,
but there is no joy in it
and as we lie
arm in arm, neither
joined nor separate
(your observations change me
to a spineless woman in
a cage of bones, obsolete fort
pulled inside out),
our lips moving
almost in time to their singing,
listening to the opening
and closing of the drawers
in the next room
(of course there is always
danger but where
would you locate it)
(the children spin
a round cage of glass
from the warm air
with their thread-thin
insect voices)
and as we lie
here, caught
in the monotony of wandering
from room to room,
shifting
the place of our
defences
I want to break
these bones, your prisoning rhythms
(winter,
summer)
all the glass cases,
erase all maps,
crack the protecting
eggshell of your turning
singing children:
I want the circle
broken.
|
Elele Oyunu
Margaret Atwood
Çeviren : Eren Arcan
1
Çimenlikte
çocuklar
El ele tutuşmuş
Durmadan dönüyorlar.
Bir kol diğerininkine
girmiş,
çember tamamlanıncaya,
her birinin kendi bedenine
yeniden dönünceye kadar
Şarkı söylüyorlar,
ama
birbirlerine değil,
ayakları hareket ediyor
neredeyse şarkılarıyla eşzamanlı
Yüzlerindeki
dikkati
görebiliriz
Yüzleri, gözleri,
hemen önlerinde
hareket eden
boşluğa takılı
Bu kendinden
geçişi
neşe ile karıştırabiliriz
Ama bunda hiç
neşe yok.
Görüyoruz onları (kol kola)
Habire dönüyorlar
dikkatle, neredeyse
gayretli
(bastıkları yer yoksayılmış,
çimenliği çevreleyen
ağaçlar yok. göl yok.)
Onlar için
durmadan dönmenin amacı,
(hızlı ya da yavaş)
durmadan, durmadan
dönmek
vii
Yine yaz,
Bu odanın aynalarında
Çocuk çemberi
Aynı şarkıyı söylüyor:
Bu dağınık
yatak,
kurumuş çimen gibi pis,
buruşuk girintilerle dolu
yatak örtüsü,
onların çimenliği,
bu yıpranmış duvarlar,
çepeçevre ağaçlarını içeriyor
alçak tıkalı lavabo, göllerini
bir yabanarısı geliyor,
yakın bir plajda
bırakılan bir sandvicin kokusunu alarak
(bu ayrıntıları ne kadar dikkatle
ele alıyorsun )
çocuklardan biri ürküyor
ama çemberi bırakmıyor.
Oyunun kapalı
kurallarına göre
onları döndürüyor döndürüyorsun
ama bunda neşe yok,
ve biz kol kola
yatakta yatarken,
ne birlikte ne ayrı
(gözlemlerin beni omurgasız
bir kemik kafesine,
ters yüz edilmiş
hükümsüz bir kaleye
döndürüyor )
dudaklarımız kıpırdıyor
neredeyse çocukların şarkılarıyla
eşzamanlı
yan odada
açılan, kapatılan, çekmecelerin
gürültüsünü dinlerken,
(doğal olarak
her zaman tehlike vardır,
ama nerede olduğunu nasıl bulacaksın)
(çocuklar
sıcak havadan
yuvarlak bir
cam kafes örüyorlar
iplik inceliğindeki
böceğimsi sesleriyle)
burada birlikte
yatarken,
odalarda avare dolanmaların
monotonluğunda kısılmış,
savunmalarımızın
odağını değiştirirken,
Bu kemikleri
kırmak istiyorum
bu kemikleri,
seni hapseden ritmini
(yaz ve kış)
ve bütün cam kafesleri
bütün haritaları
silmek,
dönerek şarkı söyleyen çocukların
koruyucu kabuğunu kırmak,
Çember
kırılsın istiyorum
|
|
Against Still Life
Margeret Atwood
Orange in the middle of a table:
It isn't enough
to walk around it
at a distance, saying
it's an orange:
nothing to do
with us, nothing
else: leave it alone
I want to pick it up
in my hand
I want to peel the
skin off; I want
more to be said to me
than just Orange:
want to be told
everything it has to say
And you, sitting across
the table, at a distance, with
your smile contained, and like the orange
in the sun: silent:
Your silence
isn't enough for me
now, no matter with what
contentment you fold
your hands together; I want
anything you can say
in the sunlight:
stories of your various
childhoods, aimless journeyings,
your loves; your articulate skeleton; your posturings; your lies.
These orange silences
(sunlight and hidden smile)
make me want to
wrench you into saying;
now I'd crack your skull
like a walnut, split it like a pumpkin
to make you talk, or get
a look inside
But quietly:
if I take the orange
with care enough and hold it
gently
I may find
an egg
a sun
an orange moon
perhaps a skull; center
of all energy
resting in my hand
can change it to
whatever I desire
it to be
and you, man, orange afternoon
lover, wherever
you sit across from me
(tables, trains, buses)
if I watch
quietly enough
and long enough
at last, you will say
(maybe without speaking)
(there are mountains
inside your skull
garden and chaos, ocean
and hurricane; certain
corners of rooms, portraits
of great-grandmothers, curtains
of a particular shade;
your deserts; your private
dinosaurs; the first
woman)
all I need to know:
tell me
everything
just as it was
from the beginning. |
Nature Morte’a
Karşı
Çeviri : Eren Arcan
Masanın üstünde bir portakal
;
belirli bir mesafe
bırakarak
çevresinde dolanmak
işte bu, bir portakal,
bizimle bir ilgisi yok
sadece bir portakal,
rahat bırakın onu
demek, yeterli değil
Elime almak
istiyorum
kabuğunu soymak
bana yalnızca bir Portakal
olduğunundan başka şeyler
söylenmesini istiyorum.
anlatacak nesi varsa,
anlatılsın.
masada, karşımda
uzak oturan sen
gülüşün içinde saklı
ve güneşteki portakal gibi
suskun;
sessizliğin
benim için yeterli değil, şimdi
ellerini hangi
iç barışla kavusturuyorsan
kavuştur,
söyleyebileceğin herhangi bir şeyi
güneş ışığında istiyorum,
farklı çocukluklarının öykülerini
amaçsız yolculuklarını, aşklarını,
o anlamlı iskeletini, pozlarını,
yalanlarını.
Bu portakal suskunluklar
(bu güneşışığı ve örtük tebessüm)
beni, sarsarak,
Seni, şöyle konuşturmaya itiyor :
kafatasını bir ceviz gibi çatlatacağım
balkabağı gibi patlatacağım
konuşturmaya zorlamak için seni
ya da içine bir göz atmak için :
Ama yavaşça;
yeterince özenle
alırsam portakalı
tutarsam usulca elimde
belki de
bir yumurta
bir güneş,
portakal renginde bir ay
ya da dünyadaki
tüm enerjinin kaynağı
bir kafatası bulurum elimde
istediğim
herhangi bir şeye
dönüştürebileceğim
ve sen, erkek,
portakal akşamüstü,
aşık, nerede
oturuyorsan karşımda
(masalar, trenler otobüsler)
yeterince sessiz
yeterince uzun süre
bakarsam yüzüne,
sonunda diyeceksin
(belki de konuşmadan)
(kafatasının
içinde dağlar var,
bahçe ve kaos, okyanus
ve bora, odaların
belli köşeleri,
büyük-büyükannelerin portreleri, perdeler,
özel bir tonda,
çöllerin, kendine özgü
dinazorların, ilk
kadının)
sadece bilmek istediğim:
anlat bana
herşeyi
olduğu gibi
başlangıcından beri
|