Gao Xingjian


Ruh Dağı

Gao Xingjian

Anasayfaya
Eleştiri sayfasına


 

Editörün Notu:
Nobel ödüllü Gao Xingjian, "Ruh Dağı" adlı eserinde, Çin'in kadîm kültürel değerlerini yerle bir eden Mao'nun "Kültür Devrimini" irdelerken,  doğaya ve Çin'in engin kültür birikimine yabancılaşan bireyin yeniden kendini bulma çabası içinde manevî bir "Ruh Dağı" na çıkışını anlatır.

 

 

Gao Xingjian’ın Ruh Dağı

Nejdet Evren

Tarih: Eki 27th, 2009 | Kategori:: *Romanlar, Çin

http://www.insanokur.org/?p=12773 

Her ruhun bir dağı vardır; o dağ, bir efsanedir; Kaf Dağı gibi… Ruhunun derinliklerine inen biri, hiçbir yer ve zamanda o-nun dışında huzur bulamaz. Yazar “Ruh Dağı” na bir yolculuğa çıkar. Ön-görmediği bir rastlantı sonunda başlar bu yolculuk. Aslında ön-görüsünden bağımsız bir gelişme değildir yaşadığı ve onun olmasını ister ve fırsat bilir. Yolculuğun hedeflediği ise, var-oluşun ilk anlarındaki o saflığı/el-değmemişliği/güzelliği keşfetmektir; ruhun derinliklerinde yatan o-nu, gün-yüzüne çıkartmaktır.

Yaşanılan gerçek olgu eğer düş kadar güzel ise o düş her zaman görülecektir. Bu noktada düş ile gerçek iç-içe geçer ve ayrıştırılmaları oldukça zordur. Sevinç/heyecan, hüzün/keder yan-yanadır. Ruhun temizliğini/özgürlüğü arayan orijinal/ kendine has olanı seçen, ayrıştıran ve koruyan bir düşüncenin ağıtsal bir anlatısıdır “Ruh Dağı” na yükseliş…

Doğanın/ toplumların/ kültürlerin nasıl bakir kalmadıklarını, nasıl talan edildiklerini ve yapılan tüm yıpratmaların adına kültür denilerek insanların nasıl da kandırıldıklarını anlatır Gao Xingjian romanında. Doğaya yabancılaşmak kültürün başlangıcıydı. Ve fakat yürek ister ki, onun sonunu hazırlayan olmasın. Doğayı, toplumları ve kültürleri korumak “yaratıcı aklın” olanakları içerisinde olup, bu olanaklarını kullanmaz ise, diğer türlerle birlikte ve tüm doğal zenginlikleri de savurarak yok olacaktır. Gezginin bir ruh arayıcısı bilinci ile yolları kat-ettiği “Ruh Dağı” na yolculuk, tüm tüketmelerin/tüketilmelerin hüzünlü bir anlatısı/ romanıdır.

Var ya da yok, yaradılış ya da var-oluşun ilk anlarındaki doğallığı bulacağına inanarak yolculuğa çıkan yazar, doğa tasvirlerini imgelerken bir tablo çizer gibidir; fırçasından renk-selinin aktığı bir ırmak gibi. O, ide/düşün-selinde bunu gerçekleştirirken düş ve gerçek arasındaki ince tülü aralamaktadır.

Sesin doygunluğundaki zümrüt yeşil
Vadinin içine bir sis gibi akar
Beyazın dansıdır ırmaklaşarak dökülen
Çağlamaz…

“Ruh Dağı”nda iken düş sınır tanımaz; bir bakarsın “Ruh dağı”, bir bakarsın “Kaf Dağı” ve bir bakarsın ki, “Ruh kayası” olarak beliren saflık/doğallık, iyilik/güzellik, bolluk/bereket, yaşam/paylaşım, sevgi ve benimseme doruklara tırmanmaya başlar.

Gao Xingjian eserinin bir bölümünde demektedir ki, “ İnsan dünyaya çığlık ve gözyaşları arasında geliyor, karmaşa ve gürültü içinde gidiyor. İnsanoğlunun gerçeği bu.” Zaman boyutu eklemlendikçe ilk gün/o an bozulmaya başlar. Varsa o ilk gün nerelerde gizlenmiş olabilir ki? Sonsuzluk içerisinde “ilk” mümkün olmadığına göre yazarın aradığı o ilk-gün ayrı bir olgu olsa gerek. Nedir bu ayrı duran olgu? Yalınlık/temizlik/duruluk/içtenlik/pazarlıksız olan paylaşım…Bu noktada an ile küskündür yazar ki, geçmişle gelecek ütopyasına bir köprü kurmak ister; “Ruh Dağı” nı aşılması gereken bir köprü olarak koyar öne…

Ve yazar eserinin bir başka bölümünde demektedir ki, “ Sorun, “ben”i, sürekli huzursuzluk yaratan o içimdeki acımasız canavarı yenemeyişim. Özsaygı, gurur, kendi kendini yok etme dürtüsü, güvensizlik, küstahlık, hoşnutluk ve hüzün, kıskançlık ve nefret, hepsi onun eseri, özetle, “ben” insanoğlunun mutsuzluğunun kaynağı. Bu mutsuzluğun panzehiri, bilinçli “ben”in hapsedilip boğulması mı? Buddha işte bunun için aydınlanmayı, uyanışı öğretti; bütün imgeler yalandır, imgenin yokluğu da yalandır.” Bu tesbitler ile okuyucuyu düşünmeye sevk-eder.

Bütün imgeler, yaşamın aynasıdırlar; parça-parça olup hepsi de farklı ışık demetini süzerek renk verirler hayata; dik açılı üç aynadan yansıdıklarında ise, toplanan bir ışık demeti gibi geldikleri/doğdukları kaynağa yansır ve ona yol alırlar; imgeler, yaşamın aynasıdırlar; gözlerden okunur, dile dökülür ve elde birikirler…

“Ruh Dağı” nı okurken, hissetmek topraktan yükselen buharı ve bir denize dalar gibi yürümek içinde; hissetmek yem-yeşilinde gün-yüzünü kıskanırcasına içine almayan vahşi örtünün damıttığı yağmur damlasını ve bir yeşil okyanusta yelken almak gibi; hissetmek tüm doğanın yalın sesini ve çağrısını; hissetmek yaşamayı….Görebilmek berrak ırmağın dibindeki tortuyu ve içinde oynaşan pul-pul balıkları; yeşilin tüm tonlarıyla bezeli renk cümbüşünü ve mavinin, beyazın ve kızılın nasıl da kucaklaştıklarını…Yeniden yorumlamak hayatı; geçmiş zamanın kadim sesleriyle; iz-düşebilmeli yarına ve o an-ı yakalayabilmeli…Usanmadan her an-ı ekleyerek sürdürebilmeli kavalın tiz sesindeki şarkıyı; Gök-ana-nın koynunda bezeli olan Karanlık Deniz-in tüm yıldızlarını yeniden yorumlayabilmeli; ışık olmalı ve ışımalı…

Yaşanmışlıkların öykülerini anımsar ve anlatır; geriye dönüş olmadığından her öykünün her dile gelmesindeki farklılığı ve aralanan sır-perdesi ile yalınlaşarak yaşama katkısını göstermeye çalışır. Bir bölümde der ki, “ Sonra, çok sonra, sözde uygarlık denen şey, cinsel tutku ile aşkı birbirinden ayırdı. Evlilik, para, din, ahlak gibi kavramları yarattı, kültür baskısı denen şeyi de. İnsan türünün budalalığı” Bu söylem ile nihilizme yakınlaşır. Eserde düşünceler her alanda gider-gelir ve her olguyu yeniden özgürlük adına sorgular.

Yazar bir diğer bölümde der ki, “…”sen” ve “o”, hatta “onlar” hayal ürünü olsalar bile, benim gözümde, yapmacık “biz”den daha gerçek bir içeriğe sahipler. “Biz” dendiğinde zihnimde hemen tereddütler, kuşkular beliriyor, çünkü o “biz” de kaç “ben” var, bilemiyorum. Ya da “ben” e zıt kaç “gölge” var, “sen” ve “ben” ve “o”nun kaç silueti, “ben”in, “sen”in, “o”nun ürettiği kaç hayal ürünü var, tıpkı “o”nun hayat verdiği “onlar” gibi? Evet, bu “biz” kadar aldatıcı bir kavram olamaz.” Hayal ve gerçeği ayrıştırırken yapmacık olan ile hayali de ayrıştırmakta ve örtülü yalanın üstünü açarak onu çıplak bırakmaktadır.

“Ben”ini arayan elbette “ego”yu sorgulayacak ve “Ruh Dağı”na tırmanacaktır.

Yazan: Nejdet Evren
22/24 Ekim 2009, Batı


Kitap 'Kitaplar benim cennetimdi'

Radikal.com.tr/

04/06/2004

'Ruh Dağı'yla, 2000 Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Gao Xingjian 1940'da doğmuş, 1987'ye kadar Fransa'da sürgün hayatı yaşamış, 1998'de de Fransız vatandaşı olmuş. Türkiye'de Ekim 2003'de Doğan Kitap tarafından yayımlanan 'Yalnız Bir Adamın Kitabı' Almancaya henüz çevrildi. Die Zeit gazetesi de Gao Xingjian'i soru yağmuruna tuttu.

'Ruh Dağı'yla, 2000 Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Gao Xingjian 1940'da doğmuş, 1987'ye kadar Fransa'da sürgün hayatı yaşamış, 1998'de de Fransız vatandaşı olmuş. Türkiye'de Ekim 2003'de Doğan Kitap tarafından yayımlanan 'Yalnız Bir Adamın Kitabı' Almancaya henüz çevrildi. Die Zeit gazetesi de Gao Xingjian'i soru yağmuruna tuttu.

Fransa'da kısa bir süre önce Gao Xingjian'in Çinli bir yazar mı, yoksa Fransız bir yazar mı tartışmaları yapılıyordu. Bu konuda ne diyeceksiniz? Ne Çinliyim ne de Fransız. Çince ya da Fransızca yazmak arasında da hiçbir fark yok. Evet, artık Fransız vatandaşıyım ama bunu değerlendirmek yüksek teorisyenlerin işi. Bir yazar ne isterse onu yazar. Bu kadar.

Ama yine de Çin kültürü bir yazar ve bir ressam olarak ortaya çıkardığınız işlerin ayrılmaz bir parçası, öyle değil mi?

Klasik Çin geleneği, küçük yaşlarda tabii ki kişiliğimi belirledi. Ama o zamandan bu zamana çok şey kaybettik. Komünist rejimde büyüyen biri başka hiçbir şey göremez. Ben, her iki tarafı da içimde barındırdığım için çok şanslıyım. Annem, Batı kültürünün etkisi altında yetişmiş. Ben daha çocukken onunla birlikte tiyatro ve sinemaya giderdim. Beş yaşındayken sahnede onun yanındaydım. Rus, İngiliz, Amerikan, Fransız, Yunan yazarları okudum. Bu yüzden, Batı kültürü bana yabancı değil.

Komünist rejim Çin'in kültür geleneğini niye yıktı?

Devrimler böyle işler. Devrimin, bütün herkesin beynini Tabula Rasa yapmak gibi bir ütopyası vardı.

Özellikle kültür devrimi sırasında ve sadece Çin'de, entelektüeller sistematik bir biçimde sürgüne gönderildi. Bu radikal tutum neye dayanıyor? Çin komünist partisindeki devrimcilerin çoğu köylüler ve çiftçilerdi. 20. yüzyıla öncülük eden entelektüel beyinler Mao Tsetung yönetimi sırasında elimine edildi. Mao, köylü bir aileden geliyordu ve hep köylülere, çiftçilere yönelik programlar yaptı. Mao, büyük bir tirandı ve onun radikalliği köylü bir temel barındırıyordu.

Yazar olma kararınız bu köylü tutuma karşı bir isyan mıydı?

Evet. Bu benim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Çin'in en eski lisesinde okudum. Hocalarımız eski entelektüellerdi, hem İngilizce hem de Çince öğreniyorduk. Üniversiteye gelince işler değişti. Komünist öğrenciler davalarını üniversiteye taşıdılar. Artık, aşktan, kadınlardan bahsetmek mümkün değildi. Batılı yazarların kitaplarını okuyanlar ya da kendilerini liberal olarak tanımlayanlar kampüsten dışarı atılıyorlardı. Korkunç bir dönemdi. Tek kaçış yerim kütüphaneydi. Kütüphane görevlileriyle arkadaş olmuştum. Orada sükunet buluyordum. Kitaplar benim cennetimdi.

'Yalnız Bir Adamın Kitabı'nda 'özgürlük ve sınırlar arasına sıkışmış' bir 'stabilite' arıyorsunuz. Bu ne anlama geliyor ? Siyasi hayatta olduğu gibi günlük hayatta da sürekli Mao Tsetung'un yapıtlarını çalışmak gerekiyordu. Her sayfanın üzerinden binlerce kez geçiliyordu. Herkes partinin en yeni direktiflerini izliyor ve hep aynı kuralları tekrarlıyordu. Ben dahil. Aksi takdirde hemen ihbar ediliyordu insanlar. Benim hayatım işten sonra, gece başlıyordu. Gün ağarana dek okuyor ve yazıyordum. Sonrasında tabii ki yorgun düşüyordum. Toplantı sırasında da en arka sıralarda, karanlık bir köşeye çekilip uyuyordum. Bu yüzden insanlar bana 'hayalci' diyorlardı.

Bugün, Çin edebiyatı büyük ölçüde kültür devriminde yaşanan korkulara, tedirginliklere eğiliyor. 'Yalnız Bir Adamin Kitabi' da bu eğilime mi ait?

Bugüne kadar Çin`de buna benzer bir kitap yayımlanmadı. Sadece diktatörlüğü içeren bir edebiyat yeterli değil. Bir kitapta komünist partiyi eleştirmekten daha fazlası olmalı. İnsan bilincini şöyle bir sarsmalı. Bazı insanlar iktidara geldiklerinde insanların zayıflıklarını kullanıyorlar, benim kitabım bu zayıflık üzerine, birey-kitle ilişkisi üzerine.

Eleştirmenlerin tepkileri nasıldı?

Çin'de hiçbir eleştiri yapılmadı kitap hakkında. Sansür sadece kitaplarıma değil, adıma da uygulanıyor. Adım, hiçbir resmi yayında yayımlanmıyor. Artık biliyorlar: Eğer birini eleştiriyorsan, adını zikretmek zorundasın.

(Rüdiger Wischenbart, Die Zeit, 27.05.2004)


Ruh Dağı

GAO Xingjian

Çeviren: Gülseren Devrim

http://www.dogankitap.com.tr/kitap.asp?id=9 

"Ruh Dağı", hiçbir ideolojik kalıba ya da politikfraksiyona bağlanmadığı için sürekli olarak başı derde girmiş, yazdıklarının pek çoğu ortadan kaldırılmış, kitaplarının basımı ve ülkesine girişi yasaklanmış, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış ilk Çinli’nin, Gao Xingjian’ın en önemli romanıdır. Çin’de Maocu dönemin sosyalist gerçekçiliği kadar onun reddi anlamına gelen "reform romanları"nı da eleştiren yazara 2000 yılı Nobel Edebiyat Ödülü, "Çin roman ve tiyatrosuna yeni yollar açan anlatı ustalığı" gerekçesiyle verilmiştir.

Otobiyografik izler de taşıyan "Ruh Dağı"nda Gao Xingjian, yerelden evrensele ulaşmanın olağanüstü bir örneğini yaratır. Bu romanda anlatılan bir başkasının varlığı, kişinin yalnızlık sorununu ortadan kaldırırken, öte yandan da bir endişe kaynağıdır; çünkü her ilişki bünyesinde kaçınılmaz olarak bir tür iktidar mücadelesi barındırır. Bu, kişinin ailesiyle, eşiyle, ebeveynleriyle, arkadaşlarıyla ve daha büyük kolektif gruplarla (içinde bulunduğu toplumla) ilişkilerinde karşı karşıya kaldığı varoluşsal bir ikilemdir. İnsanlık tarihi bireyin, kolektif olanın gücüne zor yoluyla ya da ideolojik ikna yöntemiyle boyun eğdirilmesinin sayısız örnekleriyle doludur; bireyin kolektif olana teslim olması zamanla alışkanlık, gelenek haline dönüşür ve bu tek bir kültüre özgü değil, evrenseldir.

Okur için değil "birey" için yazdığını, yazarın topluma meydan okumaktan korkmaması gerektiğini söyleyen Gao Xingjian, edebiyatın "saf bir tüketim nesnesi" olarak algılanmasına karşı çıkar.


(Kitaptan)

Ne uzak ne yakın . Güz ortasında buz gibi bir gece. Yaratılış öncesinin kaosunu andıran kapkara bir karanlık sınırsız genişliği örtmüş, gök ve yer, ağaçlar ve kayalıklar karanlıkta erimiş, yol görünmüyor, ayaklarını kımıldatamadan öylece duruyorsun, öne eğilmiş, bu siyah gecede el yordamıyla yolunu bulabilmek için kollarını uzatmışsın, kıpırtılar duyuyorsun, ama rüzgar değil bu; bu, o karanlık, ne aşağısı ne yukarısı, ne sağı ne solu olan, ne uzak ne yakın, ne de belli bir düzeni olan bu kaosta erimiş, yok olmuşsun, sadece bir bedenin olduğunu biliyorsun, ama bu bile yavaş yavaş düşüncelerine karışıyor, içinde bir aydınlık oluşuyor, karanlıkta tek başına yanan bir mum gibi, alevi aydınlık veriyor, ama ısıtmıyor, bedenini dolduran - düşüncende var olan bedenini - bedeninden taşan buz gibi bir aydınlık, bu ateşi korumak için kollarını göğsünde kavuşturuyorsun sımsıkı, bu buz gibi soğuk ve saydam bilinci korumak istiyorsun, bu bilince ihtiyacın var, onu korumaya çalışıyorsun, önünde gölün sakin yüzeyi ve karşı kıyıda ağaçlı tepeler görünüyor, yaprakları dökülmüş ağaçlar ve ötekiler...

 

 

 


Gao Xingjian

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Gao Xingjian (d. 4 Ocak 1940) bir nesir yazarı, çevirmen, tiyatro yazarı, tiyatro yöneticisi, eleştirmen ve ressamdır.

Hayatı :

Xingjian, Çin-Japon Savaşı’nın en şiddetli günlerinin yaşandığı bir sırada, Doğu Çin’in Ciangşi Eyaleti’nde, Ganzhou’da doğdu. Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti olarak anılan ülkesinin başkenti Pekin'de ilk, orta ve yükseköğrenimini tamamlayarak 1962'de Pekin Yabancı Diller Enstitüsü’nün Fransızca bölümünden mezun oldu. Sekiz yıl boyunca çevirmenlik yapan Gao, Çin Komünist Partisi’nin 1966-1976 yılları arasında uyguladığı "Kültür Devrimi" sırasında beş yıllığına "tarım işlerinde çalışmak üzere" kırsal bölgeye gönderildi.

Bu dönemde, çocukluğundan beri tuttuğu günlükler de içinde olmak üzere, on tiyatro oyunu, bir roman ve çok sayıda şiirini yok etmek zorunda kaldı. "Proleterleşme süreci"ni tamamlayan Gao, çevirmen ihtiyacı doğduğu için tekrar Pekin’e çağrıldı. Bu arada edebiyat dergilerinde denemeleri ve öyküleri de yayımlanan Gao’nun "Modern Roman Sanatı Üzerine İlk Deneme" adlı çalışması beklenmedik şiddette bir tartışmaya yol açtı. Bir yıl sonra sahnelenen ve Çin’de deneysel tiyatronun ilk örneği kabul edilen "Alarm İşareti" (Signal d'alarme) adlı tiyatro oyunu, yüzlerce kez kapalı gişe oynadı. Hakkında eleştiri yazısı yazılabilsin diye bir kez sahnelenmesine izin verilen "Otobüs Durağı" (Arrêt d’autobus) adlı tiyatro oyununu ise partinin kıdemli bir üyesi "Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri kaleme alınmış en tehlikeli metin" ilan etti.

"Vahşi Adam" (L'Homme sauvage) adlı tiyatro oyunuyla (1985) yeniden tartışmaların odağına oturdu. Deutscher Akademischer Austauschdienst ve Fransız Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak Avrupa'da sekiz ay kaldı. "Öteki Kıyı" (L'autre rive) adlı tiyatro oyunu henüz prova aşamasındayken yasaklandı (1986). Baskılardan iyice bunalan Gao, Fransız Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak Paris’e gitti (1987) ve 1982’de Çin'de başladığı romanı "Ruh Dağı"nı (La Montagne de l'Ame) yazmaya koyuldu. Tian An Men olaylarının patlak verdiği sırada romanını bitiren (1989) Gao’nun, yeni yazdığı "Kaçış" (La Fuite) adlı tiyatro oyununun da Çin’de basımı yasaklandı. "Devlet düşmanı" ilan edilerek R’nden atılan Gao’nun pek çok eseri polisin Pekin'deki evine düzenlediği baskın sırasında yok edildi. Yazar, Fransa’nın talebini kabul etmesi üzerine politik göçmen olarak Paris'e yerleşti.

1990’dan itibaren romanları Batı dillerinde yayımlanmaya, oyunları sahnelenmeye başlayan, Fransa ve Belçika’dan ödüller alan Gao, 1997’de Fransız vatandaşlığına kabul edildi. İlk baskısı, Taibei’de Fransızca yayımlanan (1998) "Ruh Dağı", Fransa’da iki yıl sonra piyasaya çıktı. İtalya'da Premio Letterario Feronia'yla ödüllendirilen roman, 2000 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Ayrıca Gao, Fransa cumhurbaşkanı tarafından Chevalier de l'Ordre de Légion d'Honneur unvanıyla ödüllendirildi.


Pasaportun gölgesinde kaldı

http://www.radikal.com.tr/

26/04/2002

Derleyen: Onur Gülen

Nobel Edebiyat Ödülü'nün 2000 yılındaki sahibi Gao Xingjian, romanı 'Ruh Dağı' kadar, Çinli olmasıyla da dikkatleri üzerine çekmişti: İlk kez o yıl bir Çinli Nobel'e değer bulunmuştu, fakat Fransız vatandaşı bir Çinli

Nobel Edebiyat Ödülü'nün 2000 yılındaki sahibi Gao Xingjian, romanı 'Ruh Dağı' kadar, Çinli olmasıyla da dikkatleri üzerine çekmişti: İlk kez o yıl bir Çinli Nobel'e değer bulunmuştu, fakat Fransız vatandaşı bir Çinli. Akademi, ödülün 'keskin gözlem gücü ve dilsel anlatım yeteneğiyle, Çin roman ve tiyatrosuna yeni yollar açan evrensel değerdeki eserleri için' Xingjian'a verildiğini açıkladıktan sonra, Çin'deki köklü edebiyat geleneğini hatırlatan eleştirmenler, 'Okunmak için, bir Çinlinin Fransız tabiyetine mi geçmesi gerekiyor?' sorusuyla, Akademi'yi eleştirmişlerdi.

Gerek romanı, gerekse Nobel'i alırken yaptığı konuşması aracılığıyla tabiyet ve edebiyat ilişkisini sorgulayan Xingjian'ın yaşamı göz önünde bulundurulduğunda, iktidarla ilişkisini ön plana çıkartmasının nedenleri rahatça izlenebiliyor.

Ruhsal kirlenmeyle suçlandı.;

Gao Xingjian, 1940 yılında, Çin - Japon savaşının en şiddetli döneminde, Doğu Çin'in Jianghi eyeletinde, Ganzhou'da doğdu. Gazetecilik ve bankacılığı birarada yürüten bir babanın ve sanatçı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Xingjian'ın edebiyatla ilişkisi, annesinin isteğiyle sekiz yaşından itibaren tutmaya başladığı resimli günlüklerle başladı. Pekin Yabancı Diller Enstitüsü'nün Fransızca Bölümü'nden mezun olan yazar, mezuniyetini takip eden sekiz yıl boyunca roman, şiir ve tiyatro metinleri kaleme aldı, çevirmenlik yaptı ve resim çalışmalarını sürdürdü. Fakat bu çalışmalarının pek çoğu, Çin Komünist Partisi'nin 1966 - 1976 yılları arasında uyguladığı 'Kültür Devrimi' sırasında, beş yıllığına 'tarım işlerinde çalışmak üzere' kırsal bölgeye gönderilen Xingjian'ın kendisi tarafından zorunlu olarak yok edilecekti. Bu yıllarda yazdığı eserlerini plastik muhafazalar içinde toprağa gömen yazar, 1975'te çevirmen ihtiyacı nedeniyle yeniden Pekin'e çağrıldı. <br><br> Çeşitli edebiyat dergilerinde deneme ve öyküleri yayımlanan yazarın tartışmalara yol açan ilk eseri, Çin'de egemen olan gerçekçilik anlayışını eleştirdiği 'Modern Roman Sanatı Üzerine İlk Deneme' (1981) adlı çalışması oldu. Modernizm anlayışının bireyselliğine karşın 'ruhsal kirlenme' ile suçlanan Xingjian, gözetim altına alındı. Çin'de deneysel tiyatronun ilk örneği kabul edilen 'Alarm İşareti' adlı oyununun yüzlerce kez kapalı gişe oynamasının ardından, Paul Bady'nin 'Çin işi bir Godot'yu Beklerken' olarak nitelediği 'Otobüs Durağı' adlı oyununu yazdı. Bu oyun, partinin kıdemli bir üyesi tarafından 'Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri kaleme alınmış en tehlikeli metin' ilan edildi. Yeniden eğitim kampına gönderileceği söylentilerini duyan Xingjian, Pekin'den ayrılarak, Yangzi Nehri boyunca on beş bin kilometrelik bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuğun en önemli ürünü, on yıl sonra tamamlanacak olan 'Ruh Dağı'ydı.

İnançları sorgulatıyor

Nobel Ödüllü bu romanını yayımlamadan önce, 'Vahşi Adam' adlı oyunuyla yine tartışmalara yol açan Xingjian, sahnelenmesi yasaklanan pek çok oyununun ardından, 'Kaçış' adlı oyunu nedeniyle 'devlet düşmanı' ilan edilerek Çin Komünist Partisi'nden atıldı. Pekin'deki evine düzenlenen baskınlar sırasında eserlerinin çoğu polisler tarafından yok edilen yazar, Fransa'nın talebini kabul ederek Paris'e yerleşti, 1997 yılında da Fransız vatandaşlığına kabul edildi.

Yazarın 1982'de Çin'de başlayıp, 1987 yılından itibaren Paris'te devam ettiği romanı 'Ruh Dağı' ilk kez 1998'de Taipei'de Fransızca olarak yayımlandı. İki yıl sonra Fransa'da basılan roman, İtalya'da 'Premio Letterario Feronia' ödülüyle, Xingjian ise Fransız Devlet Başkanı trafından 'Chevalier da l'Ordre de Legion d'Honneur' ünvanıyla ödüllendirildi. 'Ruh Dağı', 2000 yılında da, Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer bulundu.

Akademi'nin 'kendisinden başkasıyla asla kıyaslanamayacak edebi eserlerden biri' olarak nitelediği 'Ruh Dağı', 1980'lerin başında, yaşadığı baskılardan uzaklaşmak ve kendini bulmak amacıyla Pekin'den ayrılan kahramanın iç / yolculuğunu konu alıyor. Yazarın yaşamına da göndermelerin bulunduğu, hatta otobiyografik olarak da değerlendirilebilen romanın kahramanı, yerini bilmediği 'Lingshan'ı aramak için yollara düşüyor. (Romana da adını veren Lingshan, ruh anlamındaki 'ling' ve dağ anlamına gelen 'shan' kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor.) Kahramanın sırlarla dolu Çin'de yaptığı yolculuk, mitleri, mekânları ve tarihiyle 'Çin'i özetlerken, bilgeliği ve hakikati arayan kahramanın iç yolculuğuna dönüşüyor. Romanın ilgi çekici yanlarından biri de Xingjian'ın kullandığı anlatıcı ses. Romanın başlangıcında 'ben' zamirini kullanan yazar, ilerleyen sayfalarda, aynı anlatıcıyı 'sen' ve 'o' olarak üçe bölüyor. Romanın arayış temasını güçlendiren ve bilinçakışı tekniğini kolaylaştıran bu yöntem, Akademi'nin ödül gerekçesinde şöyle değerlendiriliyor; 'Gao, dizginsiz zamir kullanımıyla son derece hızlı perspektif değişimleri gerçekleştirmekte ve okuyucuyu tüm inançlarını sorgulamaya zorlamaktadır'.

Bilinçakışı tekniğinin kullanıldığı 'Ruh Dağı', modern romanın farklı özelliklerini de barındırıyor. Şiirler, anılar, alıntılar ve öykülerle bölünüp zenginleşiyor, birey ve 'Çinlilik' temalarının izini sürüyor.

Yazar topluma meydan okur

Yazarlık yaşamı her zaman politik unsurların etkisinde kalan Xingjian, Nobel Ödülü'nü alırken yaptığı 'Edebiyatın Davası' başlıklı konuşmasında, edebiyat anlayışını ve ideoloji - edebiyat ilişkisi konusundaki görüşlerini dile getirmişti. 'Edebiyat bir ulusun marşı, bir ırkın bayrağı, bir siyasal partinin, bir sınıfın ya da grubun programı olmaya zorlandığında, sadece güçlü bir propaganda aracı olarak kullanılabiliyor demektir.' diyen yazar, edebiyatın 'bireyin sesine dönmesi gerektiği'ni vurgulamıştı. Edebiyatın insanın kendini gerçekleştirme ihtiyacından doğduğunu savunan Xingjian, Çin'den ayrılışını da bu ihtiyaçla açıklamış, entellektüel özgürlük isteyen bir yazarın, Çin gibi baskıcı ülkelerde, ancak iki seçeneği olduğunu belirtmişti. Xingjian, susmak ve kaçmak seçeneklerinden ikincisini tercih etmesinin nedenini de şu şekilde açıklamıştı; 'intihardan ya da susturulmaktan kaçınmak izteyen yazarın kendisini ifade edebilmek için göçmenlikten başka seçeneği yoktur. ...Dante'den James Joyce'a kadar hepsinin kaderi aynıdır. Kendi sesini muhafaza etmek isteyen yazarın kaçınılmaz kaderidir bu.' 'Çinli' olmayı tartıştığı romanıyla Nobel kazanan Xingjian, konuşmasında ulusalllığa da değinmiş ve asıl önemli olanını evrenselliği yakalayabilmek olduğunu belirtmişti. 'Ruh Dağı', mistik bir hikâyeyi konu alıyor ve hayalgücünden besleniyor olsa da, Xingjian, yalnızca hayalgücünün şekillendirdiği metinlere sıcak bakmıyor. 'Gerçek duygulardan kopmuş bir hayal gücü ve yaşam deneyleri temellerinden uzaklaşmış bir yaratıcılığın son derece zayıf bir ürün ortaya çıkaracağını' belirten yazar, 'Ruh Dağı'nın gerçeklikle kurduğu sıkı bağı da sürekli vurguluyor.<br><br> 'Yazar topluma meydan okur' diyen ve bu düşüncesini eserleri ve yaşamıyla kanıtlayan Xingjian, gördüğü baskılara karşı son sözünü yine aynı konuşmasında dile getiriyor; 'Hiç kuşku yok ki kalıcı bir eser, yazarın içinde yaşadığı zamana ve topluma verdiği güçlü bir cevaptır.'


 

Sayın Majesteleri, Sayın Bayanlar Baylar,

Nobel Ödül Töreni

Gao Xingjian'ın yazını 18 oyun, iki büyük roman ve bir kitap oluşturacak kadar kısa hikayeden müteşekkildir.  Gao Xinjian 1940 ta doğmuş ve altmışlı yılarda yazarlık mesleğine başlamıştır  Kültür Devriminin koşulları altında 60 lı ve yetmişli yılların yazınını yakmayı mecbur kalmasaydı Gao Xinjian’ın ürünü çok daha kapsamlı olacaktır.  Ayrıca 80 li yılların Çin tiyatrosuna çok büyük katkıda bulunmuştur. Çalışmaları edebiyatta form ve yapı  ve ayrıca psikolojik temeller üzerine yeni söylemler getirmiştir.

1990 yılında yayımlanan Ruh Dağı yirminci yüzyıl Çin edebiyatının en önemli yapıtlarından biridir.  Pek çok konu ile birlikte Gao Xingjian bir varoluşçu ikilemi dile getirmektedir.   İnsanın kendi yalnızlığında mutlak özgürlük isteği ile aynı zamanda kadın olsun erkek olsun “diğeri” tarafından verilebilecek olan sıcaklık ve dostluk… Ama aynı zamanda bu zengin dostluk kişinin bütünlüğünü tehdit eder ve hiç kuşkusuz bir güç çekişmesi ile son bulur.

Barındırdığı ilkel kültürlerin, eski devirlerden kalan şaman ritüellerinin ve Tao öğretilerinin  hala hüküm sürdüğü politik ağırlıklı bir ülkede yazar keskin bir yabancılaşma duygusu ile,   seksenli yıllarda bir arayış içinde Çin’in iç bölgelerine seyahat etmiştir.  Bu kültürleri irdelerken anlatılan hikayelerle, geleneksel öykü anlatıcılarının repertuvarı gözler önüne serilmekle birlikte Konfiçyüs bağnazlığı ve Marksist ideolojinin ortak boyun eğme ve tek tip insan yaratma olguları da sorgulanmaktadır.

Hayatın anlamını anlamak üzere Ruh Dağını aramaya koyulduğunda yazarın benliği yalnızlıkla yara alır ve yazar kendi projeksiyonu olan bir “sen” yaratır ve o “sen” yine yalnızlıktan bir “kadın o” yaratır “she” Bu tiplemelerin çoğaltılmasıyla yazar. insan ilişkilerinde geniş bir gamı ve bu ilişkilerin neden-sonuç ilişkilerini inceleme olanağını bulur.

Gao Xingjian’ın Ruh Dağına kardeş roman gözüyle yazdığı One Man's Bible (1999) kitabında Gao Xingjian Kültür devrimi sırasında üstlendiği devrimci fraksiyon lideri, bir kurban ve sessiz bir gözlemci olarak üç önemli kimliğini acımasızca irdelemektedir. 

Yine, yabancılaşmanın iki ayrı cephesini anlatmak amacıyla sen ve erkek o “he”  zamirlerini kullanmaktadır.  “Sen” şimdiki zamanda yaşayan sürgündeki yazar, “o” geçmişte yaşamış olan Kültürel Devrim Çin’ninin yazarı olarak karşımıza çıkmaktadır.  Sürgündeki yazar bölümleri gerçeklere dayanmaktadır.  Bu bölümlerde yazar,  insan varoluşunun anlamı, edebiyatın yapısı, yazarlık sorunları, ve en önemlisi hatırlamanın önemi ve yazarın gerçek karşısındaki bakış açısını yansıtmaktadır.

Gao Xingjian’nın öncü bir tiyatrocu olarak ortaya çıkan kimliğinin temelleri 80’li yıllarda o zamanlar Çin’nin en önemli sahnesi olarak kabul edilen Pekin tiyatrosunda rejisör ve oyun yazarı olarak çalışmaları sırasında atılmıştır.

Gao Xingjian’ın kişileri orijinallikleri ile öne çıkmaktadırlar.  Hem batı tiyatrosu hem de geleneksel Çin tiyatrosu tarafından etkilenmiş olması yazınının değerini küçültmez.  Bir tiyatro yazarı olarak büyüklüğü bu temel olarak apayrı bakış açılarını bir arada yoğurarak yepyeni bir tarz yaratmasındadır.

 

Sevgili Gao Xingjian ülkenden  ellerin boş ayrılmadın. Gerçek vatanın  Çin’den ayrıldığında beraberinde kendi öz dilini de getirdin.  İsveç Akedemisi adına en candan tebriklerimi sunmak bana büyük mutluluk vermektedir.  Şimdi bu yılın Nobel Edebiyat ödülünü Sayın Majestelerinden almak üzere seni kürsüye davet ediyorum.

 

 

 
>