Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl
 
Jose Saramago

Anasayfaya
Eleştiri sayfasına

 

TOPLANTI TARİHİ  :  2.6.2004  - Çarşamba..
İRDELENEN KİTAP:
  Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl - Jose Saramago
 

Yücel Nural                    Eren Arcan

  Tarih gibi edebiyat
Tarih gibi edebiyat

José Saramago, 'Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl'la ülkesinin en büyük şairini, kendi Nobel'ine ortak ediyor. Kitap, Pessoa, Borges, Joyce gibi ustalara göndermeler içeren bir tür edebiyat labirenti

CHRIS ROLLANSON (Arşivi)

  • RICARDO REİS'İN ÖLDÜĞÜ YIL
    José Saramago, çeviren: Saadet Özen, Can Yayınları, 2003, 408 sayfa, 18 milyon 500 bin lira.

    José Saramago'nun, 1982 yılında yayımlanan ve on sekizinci yüzyılı konu alan başarılı romanı 'Baltasar ve Blimunda'yı, 1984 yılında çıkan 'Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl' izledi. Bu roman, Portekiz tarihinin günümüze daha yakın bir dönemini, Salazar diktatörlüğünün ve 1926'dan 1971'e kadar süren 'Estado Novo' rejiminin yerleştiği 1930'ları ele alıyor. Arka planda Portekiz'deki milliyetçi cehaletin, komşu İspanya'daki iç savaşın ve Avrupa'da yükselmekte olan saldırgan faşizmin yer aldığı bu roman, şair Fernando Pessoa tarafından kullanılan takma adlardan biri olan Ricardo Reis hayali kişiliğini tekrar yaratır.
    Pessoa'nın kurguladığı yaşam öyküsünden edindiğimiz bilgiye göre Ricardo Reis, yıllarca Brezilya'da yaşamış bir doktordur. Saramago, yarattığı kurgusal romanda, bu karakterin 1935 yılı Aralık ayında Portekiz'e dönerek,
    ölümüne kadar bu ülkede geçirdiği dokuz ayı anlatıyor. Reis Lizbon'a gelir, önce bir otel odası, sonra bir apartman dairesi tutar, Lidia ve Marcenda adında iki kadınla ilişki kurar, polis tarafından takip edilir ve hayatını yeni kaybetmiş olan şair Fernando Pessoa'yla metafizik sohbetler yapar.
    Saramago, 'Baltasar ve Blimunda'da olduğu gibi, bu kitabında da gerçekçi ve gerçeküstü öğeleri bir arada kullanmış; ama bu kez bu karışıma metinlerarası ve metinlerüstü yeni öğeler de eklemiş: Marcenda ve Lidia adları, Pessoa'nın Odes de Ricardo Reis isimli eserinden alınmış örneğin. Aslında Saramago'nun romanının tamamı bir başka yazarın yarattığı bir hayali kişilik üzerine kurulmuş; bu hayali kişilik ise, kitap boyunca yaratıcısı ile diyalog halinde.
    İlk bakışta, Saramago gibi bir komünistin Pessoa okumalarını, Pessoa'nın tüm hayali benlikleri arasında, yaşam mücadelesi içindeki insanların yaşamlarına en uzak olanına, Ricardo Reis'e odaklaması ilginç gözükebilir. Pessoa'ya göre Reis, 1910 yılında, cumhuriyetin ilanından sonra kraliyetçi görüşleri nedeniyle Portekiz'i terk edip Brezilya'ya yerleşmiş bir gelenekçidir.
    Saramago'nun anlatımı, yoğun metinlerarası anlamlar taşıyor. Fernando Pessoa'nın sürekli olarak kendini göstermesi, Portekiz'in milli şairi Luis de Camões'e, Pessoa'ya ve James Joyce'a yönelik çağrışımlar yer alıyor. Saramago'nun metninin üzerinde dolaşan bir diğer ruh ise Portekiz asıllı bir Arjantinli olan Jorge Luis Borges'inki. Ricardo Reis Lizbon'a, Buenos Aires'ten yola çıkmış olan bir gemiyle ulaşır ve roman boyunca geminin kütüphanesinden aldığı ve geri vermeyi unuttuğu, İrlandalı yazar Herbert Quain'in İngilizce romanı 'The God of the Labyrinth'i okumaya çalışır, bir türlü başaramasa da. Kitap da yazarı da hayal ürünüdür, fakat daha önce, Borges, 'Herbert Quain'in Yapıtlarının İncelenmesi' diye, 'The God of the Labyrinth'i de içeren alaycı bir 'eleştirel yazı' kaleme almıştır. Aynı metinde, Borges, bir hayal ürünü olan Quain'in, 'Las ruinas circulares' isimli hikayesinin yazarı olduğunu iddia eder. Bu hikayede Borges, bir başkasının rüyasında var olan birinden başka bir şey olmadığını fark eden bir adamı anlatır; tıpkı, Fernando Pessoa'nın hayalinin bir ürünü olan Ricardo Reis gibi. Böylece, Saramago romanını, aynı anda, hem klasik hem modernist, hem Portekizli hem uluslararası bir edebi geleneğe oturtur.
    Politik dünya ile mücadele
    Romanın sahip olduğu metin ötesi anlamların boyutu Saramago'nun kendi eserlerine ve kendi yazınsal yaşamöyküsüne kadar genişler. Marcenda, 'Baltasar ve Blimunda'daki Baltasar gibi fiziksel engellidir, doğru dürüst okuma yazma bilmeyen oda hizmetçisi Lidia ölçülü fakat cüretkar neşesiyle okuma-yazma bilmeyen Blimunda'yı çağrıştırır. Öte yandan, hayal ürünü Ricardo Reis, gerçek José Saramago'nun bir zamanlar editör yardımcısı olduğu Diàrio de Notícias adındaki gerçek gazeteyi okur kitap boyunca...
    Saramago'nun, yazma eylemini aynı zamanda maddi ve politik dünyayla bir mücadele etme yolu olarak gördüğü de açıkça anlaşılıyor bu kitabın sayfalarından. Romandaki olaylar geliştikçe, politik göndermeler gittikçe artıyor yalnızca Salazar'ın Estado Novo'suna değil, aynı zamanda Hitler ve Mussolini'ye ve hatta İspanyol iç savaşına: Franco'nun askerlerinin kaydettiği ilerleme anlatımın son bölümlerine iç karartıcı bir gölge düşürüyor.
    Bu roman bir yandan Saramago'nun Pessoa'nın yazar kimliğine hayranlığının bir kanıtı, diğer yandan Saramago'nun Portekiz edebiyatı panteonunda kendine bir yer edinmek için sarf ettiği yoğun çabanın bir göstergesidir. 1935 yılında yazdığı bir mektupta Pessoa, Nobel kazanma ihtimali üzerine yorumlar yapar. Saramago da kendi aldığı ödülün ardından basına 'Fernando Pessoa bin tane Nobel Ödülü'nü hak etmiştir' diye açıklamada bulunmuştu. Pessoa'sız hiçbir şekilde var olamayacak olan 'Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl', Portekiz edebiyatının hasta şairinin dolaylı yoldan ilk Nobel'ini alması olarak görülebilir.
     

    'Kurgu, gerçeğin bir ürünüdür'
    Saramago, Magazine Littéraire'in Nisan 2000 sayısında François Brusnel'in sorularını yanıtlamıştı.
    'Bütün İsimler' ve 'Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl'da olduğu gibi kurgusal dünyayla gerçek dünyayı sık sık karşı karşıya getiriyorsunuz; neden?
    Kurgusal dünyayı gerçek dünyanın karşısına çıkarmak olanaksız, çünkü her kurgu daha doğduğu anda gerçek dünyanın bir parçası haline gelir. Yazmak, hayatın alanını genişletir. Gerçek kurguyu besler, kurgu da gerçeği. Kurgunun bağımsız bir varlığı yoktur, o da gerçekliğin bir ürünüdür.
    Esin kaynaklarınız neler?
    Hepimizde olan şey: Omuzlarımızın üzerinde taşıdığımız kafamız ve içindekiler...
    Sizi besleyen yazarlar kimler? Bazı romanlarınızın yapısına baktığımızda, akla Joyce geliyor.
    Liste çok uzun! Gene de, tuhaftır, Joyce listenin son sıralarında yer alabilir olsa olsa. Benim ruhsal ailemde (bu iddialı sözcüğü kullandığım ve bu aileye kendimi katmaya cüret ettiğim için beni bağışlayın) Gogol, Kafka, Montaigne, Cervantes var.
    Biraz da Pessoa'dan bahsedelim. Yirminci yüzyıl Portekiz edebiyatına göz attığımızda, ölümünden sonra tuttuğu yerin büyüklüğü çok çarpıcı; hatta çağdaş yazarların pek çoğunu bir anlamda felce uğrattığı bile söylenebilir. Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl'ı yazmak, onun nüfuzundan kurtulmanın bir yolu muydu sizin için?
    Ben bir felç durumu görmüyorum. Hatta, Pessoa'nın soluk kesen, inatçı varlığının bazı şairlerimizi sessizliğe ya da eserleri üzerinde Pessoa'nın bütün izlerini silmeye ittiğini bile söyleyebilirim. Bugün Portekiz'de, herhangi birinin çırağı, devamcısı, artçısı olduğunu kabul edecek bir yazar bulmak zor. Özellikle romancılardan konuşacak olursak, sanırım onlar da Pessoa'nın 'Huzursuzluğun Kitabı'nı yazamayacaklarını kabullenmiş durumdalar.
    Ricardo Reis, 'bilgedir dünyayı seyretmekle yetinen,' diyor bir yerde. Günümüzde çok moda olan bir özdeyiş bu. Siz dünyayı nasıl görüyorsunuz?
    Ricardo Reis'i bunu söylemeye itenin tam tersi bir görüşe sahibim. Zaten Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl'ı yazmamın sebebi de, ona 'dünyayı seyretmenin' nasıl bir şey olduğunu göstermek.

  •  

     
           Yücel Nural    
        “Bilgedir dünyayı seyretmekle yetinen.” (Ricardo Reis)
           “Hayatımı büyük bir titizlik ve özenle, hareket-etmeme biçimini arayarak geçirdim.” (Bernardo Soares)
           “Bana hiç var olmamış birinden böyle söz etmenin saçma olduğu söylenirse, cevabım, Lizbon’un var olduğuna, yazmakta olan benim var olduğuma ya da herhangi birinin herhangi bir yerde var olduğuna ilişkin elimde hiçbir kanıt bulunmadığıdır.” (Fernando Pessoa)

           Portekizli şair Fernando Pessoa (1888-1935) yapıtlarını kendi adının yanı sıra, başka adlarla da imzaladı: Alberto Caiero, Alvaro de Campos, Bernardo Soares, Ricardo Reis gibi. Bunlar birer takma ad değil, birer yaşam öyküsüne, hırslara, arzulara, edebiyat görüşüne, şiir duruşuna sahip kimliklerdir.
           Pessoa, ‘Ben yazılacak bir romanın kahramanıyım’, demişti, bu sezgisi de birkaç romanda doğrulandı. Günün birinde Portekiz’in dev romancısı José Saramago da, Pessoa’nın sözüne uydu; Pessoa’yı kendisi, başkası ve aynası olan Ricardo Reis’le buluşturdu.
           Yıllardır Brezilya’da yaşayan Ricardo Reis, günün birinde, gene Pessoa’nın yarattığı fütürist mühendis Alvaro de Campos’tan bir telgraf alır: Fernando Pessoa ölmüştür. Ricardo Reis on altı yıldan sonra Portekiz’e dönmeye karar verir. Yıl 1936’dır, Avrupa çalkalanmaktadır, Almanya’da Hitler, Portekiz’de Salazar yükseliştedir. Ölü Fernando Pessoa ise, daha dokuz ay daha Ricardo Reis’i ziyarete gelebilecektir...
           ‘Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl’ için, José Saramago şöyle söylüyor: ‘Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl’, başka bir hayatın, bir yalanın varolmasını mümkün kılıyor, dolayısıyla başka bir gerçeklik, başka bir maske de varolabilir. Bir başdönmesi var bu oyunda.’
           Saramago, 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır.
           Kapakta görünen kişi, Fernando Pessoa’dır.
          
           Can Yayınları, 407 sf.
           Çeviren: Saadet Özen
           Dizi: Çağdaş Dünya Edebiyatı
           Tür: Roman

     


    Eren Arcan

    Böylesine zor bir dille yazılmış olan , değişik zaman dilimlerinin ve farklı mekanların, noktalama işaretleri olmadan  aynı paragraflarda iç içe işlendiği bir yazını bu kadar başarı ile dilimize kazandırdığı için çeviriyi yapan Sayın Saadet Özen'i yürekten kutluyor ve kendisine teşekkür ediyorum.
     



     

     
     


    Saramago'nun "Ricardo Reis" i,  Volpi'nin "Klingsor'un İzinde" ki  mutlak bilime ulaşma hırsı uğruna ruhunu şeytana satmaya razı olan Faust misali, bilimsel amaçları için  bütün ahlaki ve insani  değerleri hiçe sayan karakterlerden çok farklı.


    Kitabın birinci sayfasında Ricardo Reis pseudonymiyle: 
     
         Bilgedir dünyayı seyretmekle yetinen .

         Bernardo Suares adıyla : Hayatımı büyük bir titizlikle ve özenle,hareket etmeme biçimi arayarak geçirdim.

         ve Fernando Pessoa imzasıyla : Bana hiç var olmamış birinden böyle söz etmenin saçma olduğu söylenirse, cevabım, Lizbonun var olduğuna, yazmakta olan benim var olduğuma, ya da herhangi birinin herhangi bir yerde var olduğuna ilişkin elimde hiç bir kanıt bulunmadığıdır.

    sözleri, romanın omurgasını  aksiyon, tutkular, bilim, eylem, hatta aşk değil, felsefi çağrışımlar içeren bir hayal gücünün oluşturduğunu hissettiriyor.                                                       

         Noktalama işaretlerinin esaretine girmeden betimlemelerden diyaloglara, tarihe,bedensel dürtülere, düşüncelere, ironiye, kara mizaha (s 29), politikaya, günün aktüalitesine, düz geçişler yaparak  spontane bir düşünce akışı biçiminde (s28-30)  okuyucusunu kendi iç dünyasının mahremiyeti içine sokuyor. 

         İnsanın evrensel gizini:  (ben kimim?) muammasını dile getiriyor. Soma-psışe,  beden ruh ilişkisini sorguluyor.  (s.32) (ayakları ıslandı........ruhuna değil).  Bedenin sayısız varlıkların geçit yaptığı bir tiyatro sahnesi olduğunu düşünüyor. (s.23)  "Bizde sayısız varlıklar yaşar..."  (s.27) “...o ki, kendisinin  sayılamayacak kadar çok olduğunu söyler.”...”Ricardo Reis aynanın derinliklerinde  kendindeki yorgun varlıklardan birini seyrediyor.”

         Ben  kitabın ileriki sayfalarına gelince, Ricardo Reis’i, bu gölge adamı, nihilist bir bakış açısından görmeye başladım. (nihil=(lat.) HİÇ ) NİHİLİZM=HİÇÇİLİK), yokçuluk. (bkz. Kierkegaard, Sahakian).

         Kierkegaard (1813-1855) felsefesi yaşam deneyiminin üç ayrı evresi olduğunu ön-görür : estetik, törel, dinsel evreler.  Ricardo Reis, birinci evrenin soyut-aydın tipine, varoluştan uzak, kuramsal dünyasında saklanan, dünyayı uzak ve nesnel bir yolda gözlemekle yetinip ona katılmayan tipine benziyor. Oysa varolmak, seçimler yapmak,kendini eyleme vermek, yaşamın kaygılarına girmektir.

         Estetik nihilistin hazcı tipi gelecek için kaygılanmadan, ve geçmişle ilgilenmeden, dolaysız hazlar arar. Saramago’nun kahramanının gelecek  kaygısı olmadığını ve geçmişine de belleğinde fazla bir yer vermediğini biliyoruz.  Abartılı kuramsal dünyası, hallucinationlara varan hayal zenginliği (?) ,”isteğin erotik karşılanışında” otel hizmetçisi Lidia ile doyum araması ne kadar da estetik hazcı tipi çağrıştırıyor!  Kierkegaard’ın tiplemesi  romansı ve tensel doyumu kabul edip kendini evliliğe bağlamaz, çünkü nihilist törel üsenimin yükünden kaçar, eylemden kaçar, güçsüz insandır, ve kendinden güçlü birine sığınmak ister. (s.78)-“...monşer Reis,devrimlerden kaçmak sizin kaderiniz.1919’da başarısızlıkla sonuçlanan bir devrim yüzünden Brezilyaya gittiniz ve şimdi  gene büyük olasılıkla çuvallamış olan bir başka devrim yüzünden Brezilyadan kaçıyorsunuz...”

         Reis Bernardo Pessua’nın gölgesine sığınıyor... (s.79) “...geldim çünkü ölmüştünüz, ve siz öldükten sonra  eskiden işgal ettiğiniz boşluğu doldurabilecek tek kişi bendim”.                                        

         Nihilist duygusal bağlardan  kaçar:”Hey gidi evlat sevgisi,kısacık konuşmada üç kez geçiyor babam kelimesi , duygusal bağların bizi sürüklemeyeceği sefillik mi var?” (s.136)

         Nihilist gözlemcidir.  Dünyayı ironi ile izler, eyleme girmez.  ”...korporatizm  sayesinde sorunlar yalansız, kinsiz, isyansız çözülebilirmiş, sınıf savaşları bitmişmiş.....sermayeyle emeğin iş birliği gelmişmiş”  (s.138), “neyse ki bu kıtada hala bir takım sesler var.....kastettiğimiz Hitler ve kahverengi gömleklilere verdiği beyanat.....bütün dünya Almanya’nın barış yanlısı olduğunu ve barışa gelmiş geçmiş  bütün milletlerden  daha tutkun olduğunu bilmektedir”  (s.139) “Roma imparatorluğunu yeniden canlandıranlar arasında Mussolini’den iyisi yokmuş, hele bakın şu kırmızılı adama......Papa olmayı hak etmiyormu?”  (s.152)

         Keirkegaard’a göre estetik bireyin yaşam yolu  ya haz ya  anlıksal etkinlik üzerinde yoğunlaşarak  can sıkıntısında sonuçlanır.  Can sıkıntısı dünyaya insanın yaratılışıyla gelmiştir,  ve yaşamı  anlamından yoksun bırakan anlatılmaz bir boşluktur, nihildir,’hiçliktir’.

         Kitabın son bölümünde,’hiç’,’hiçlik’,’yaşasın ölüm’ söylemleri sıkça karşımıza çıkıyor

    (“Viva  la Muerte” ,s.371 ,374 ,376 ,390 vs),(“...biz bir hiçiz”,s. 356 ,366 ,369...vs.)

         Ve  aslında yok olan bir gölge ile birleştikten  dokuz ay sonra Ricardo Reis  nihile doğuyor.


    2.6.2004     

    Başa Dön