Ramon Mercader'in İkinci Ölümü

Jorge Semprun


 

 


Anasayfaya
Eleştiri sayfasına

 


 

TOPLANTI TARİHİ  :28.06.2006
GRUP DEĞERLENDİRMESİ :


 
Ramon Mercader'in İkinci Ölümü
1969 Fransa "Femina Ödülü"
Jorge Semprun


http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=EJ0UDM1NCM6M4LYDJNRI

(Arka Kapak)


Yayınlandığı 1969 tarihinde Fransa’nın önemli edebiyat ödüllerinden biri olan "Femina Ödülü"nü alan Jorge Semprun’un ünlü romanı Ramón Mercader’in İkinci Ölümü nihayet Türk okurlarla buluşuyor. Yazıldığı dönemde gerek "yeni roman"a göz kırpan anlatım tekniği, gerekse bir casus hikâyesinin arka zeminine yerleştirdiği tarihsel ve politik dokuyla bu türün önünde yeni ufuklar açan roman, türün meraklılarına olduğu kadar iyi edebiyata meraklı okura da keyifli bir okuma öneriyor.

Bir İspanyol şirketinde müdür yardımcısı olarak çalışan Ramón Mercader SSCB gizli servisi hesabına çalışan bir gizli ajandır. Kimileri için hedef, kimileri içinse yem olan Mercader, Amsterdam’da kendisine kurulan bir tuzağın kurbanı olur. Resmî kayıtlara göre odasında "intihar etmiş" olarak bulunmasından sonra Sovyet karşı casusluk birimleri onu hain olarak göstermek için bir dosya hazırlamaya girişir.

1917 Sovyet Devrimi'nin önderlerinden Troçki, Stalin'in emriyle 1940'ta Meksika'da Ramón Mercader adında bir İspanyol komünist tarafından öldürülmüştü. Can Yayınları okurlarının yakından tanıdığı Jorge Semprun'un bu romanındaki kahramanın da aynı adı taşıması, kuşkusuz, bir rastlantı değil.
  Jorge Semprun
http://www.canyayinlari.com/yazar_ayrinti.asp?id=206

10 Aralık 1923 yılında doğan Jorge Semprun, 1937 yılında ailesiyle birlikte Fransa'ya iltica etti. Burada hukuk eğitimi gördü. FKP üyesi oldu. Direniş hareketine katıldı. Buchenwald Toplama Kampı'na gönderildi (1943), oradan dönüşünde İspanyol Komünist Partisi'nin faaliyetlerine katıldı, bu partiden 1964'te ihraç edildi. Bu sıralarda ilk iki büyük romanı, Büyük Yolculuk ile l'Évanouissement (1967) yayınlandı.

Bu romanlarında, toplama kamplarının dünyasını, geriye dönüşlerle imgesel bir gerçeklikle, işkence hakkında meta-psikolojik düşünce düzeyine erişen bir üslupla anlattı.

Unesco'da çevirmenlik yaptı, Alain Resnais, Costa-Gavras, Yves Bousset gibi yönetmenlere senaryolar, diyaloglar yazdı.

1988'de İspanyol hükümetince kültür bakanı olarak atandı. La Deuxeime Mort de Ramón Mercader, Montand, La vie continue, La montagne blanche gibi romanların da yazarı olan Jorge Semprun, Yazmak ya da Yaşamak'ta, toplama kamplarıyla ilgili anılarını, düşüncelerini son derece etkileyici bir üslupla yazmıştır. 

 


Bir zamanlar Komünizm

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=4951

 
İspanyol edebiyatının Cervantes ve Lorca'yla birlikte 'üç as'ından biri olan Jorge Semprun, adını Troçki'nin katilinden alana 'Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü'nde, bir casusluk öyküsü altında 1917 Sovyet Devrimi'ni sorguluyor

 

EFNAN ATMACA (Arşivi)

İspanyol edebiyatı dendiğinde insanların aklına ilk gelen isimlerden biri hiç kuşkusuz her zaman Cervantes olur. Cervantes ve Lorca ile birlikte İspanyol edebiyatının önemli isimlerinden biri de Jorge Semprun. 1923'te Madrid'de doğan ve 'İspanyol Kızılları' diye anılan bir aileye mensup olduğu için on dört yaşındayken İspanya Savaşı'ndan kaçıp Fransa'ya iltica eden Semprun hem İkinci Dünya Savaşı'nı hem de İspanya Savaşı'nı yaşamış bir yazar olarak 20. yüzyılın en önemli entelektüellerinden ve militanlarından biri. Ailesiyle birlikte geldiği Fransa'da tedirgin bir çocukluk geçirir Semprun çünkü 'İspanyol Kızılları' oldukları için üzerine yönelen kuşkulu ve küçümseyici bakışların altında yaşamak zorunda kalır. Bu ona Fransız kültürü ve insanına karşı bir çekingenlik getirse de Fransız edebiyatını keşfetmesiyle çok geçmeden Fransa'ya alışır. Hatta Semprun ilk romanını da Fransızca yazar. Sorbonne Üniversitesi'nde Felsefe eğitimi alan Semprun aileden gelen 'politik' damarın da etkisiyle dünyada gelişen olaylara duyarsız kalmaz. 1941'de FKP üyesi olur ve direnişçilerin arasına katılır. Ertesi yıl Gestapo tarafından tutuklanıp Buchenwald Toplama Kampı'na götürülür. İki yıl boyunca kampta işkence görür ve İkinci Dünya Savaşı'nın tüm dehşetini yaşar. 1945'te döndüğü Fransa'da yedi yıl boyunca UNESCO'da çevirmen olarak görev yapar Semprun. 1953'te ise hayatının ikinci militanlık dönemi başlar. Semprun, Franco Rejimi'ne karşı mücadele etmek için İspanyol Komünist Partisi'ne girer. 1957 ile 1962 yılları arasında İspanyol Komünist Partisi'nin Franco'ya karşı gerçekleştirdiği yeraltı faaliyetlerini Federico Sanchez takma adıyla düzenler. 1964 yılında ise partinin çizgisiyle Semprun'un düşünceleri birbirlerine uymayınca ihraç edilir. Bu dönemden sonra uzun yıllar yazarlığı ağırlık verir ve 1988 yılında İspanyol Hükümeti tarafınca Kültür Bakanı olarak atanır. Üç yıl boyunca bu görevi sürdüren Semprun, 1996'da ise ilk yıllarını büyük tedirginlikle geçirdiği ve çevresindekilerinin aksanıyla bile dalga geçtiği Fransa'da Goncourt Akademisi'ne seçilir.
Halen Fransa'da yaşayan Semprun'ün yaşamöyküsü kısaca böyle. Ancak onun yapıtlarını takip edenler tüm bu öyküyü yakından biliyorlar zaten. Çünkü Semprun bugüne kadar yazdığı kitaplarda hep otobiyografik öğelere yer verdi. Formentor Ödülü'nü 1965'te kazandığı ilk romanı Büyük Yolculuk'ta Semprun gençlik yıllarını anlattı. Onu büyük bir yazar hâline getiren bu romanı Semprun 1960 yılında tam da Franco döneminin en azılı döneminde Madrid'de saklandığı bir evde kaleme aldı. Ancak tüm dünyada büyük olay yaratan ve on iki dile çevrilen kitabı ancak 1963'te İspanyol Komünist Partisi'nden atıldıktan sonra yayımlattı.
 

Karabasanlar rapsodisi
Kitapta Semprun yirmili yaşlarını, kendisinin de patlayıcı uzmanı olarak görev yaptığı Fransız direniş hareketini anlattı. İlk romanıyla hem tarihsel gerçekleri hem savaşın azgın yüzünü göstererek büyük övgü kazanan Semprun bu yazıya da Türkçede yayımlanmasıyla sebebiyet veren Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü ile 1969'da Femina Ödülü'nü kazandı. Polisiye romanı yeni bir bakış açısı getirmenin yanı sıra

 


Yeni Roman akımına yakınlığıyla da önemli kitaplardan olan Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü'ne odaklanmadan önce Semprun'ü biraz daha anlatmak için onun Beyaz Dağ (1986), Hoşcakal Güzel Aydınlık (1998), yine bir ödüllü kitabı 1994'te Femina Vacaresco kazanan Yazmak Ya da Yaşamak, Federico Sanchez'den Selamlar (1993) ile Federico Sanchez'in Özyaşamöyküsü (1996) kitaplarından bahsetmek gerekiyor. Semprun'un İspanyol Komünist Partisi'nde görev yaparken kullandığı takma adı kahraman yaptığı Federico Sanchez'den Selamlar'da

 Semprun bir yandan eski yeraltı militanı Sanchez ile yeni sosyalist bakan Semprun arasındaki hesaplaşmayı anlatırken bir yandan kendi kişiliği altında dünyanın durumunu sorguluyordu. Savaştan sonra değişen dünyada yeni kimlikler kazanan ve bu yeni kimliklere dünden kattıklarını biraz hüzünlü ama çokca ironik anlatıyor ve kendi deyimiyle şafağında verdiği sözleri tan vaktinde tutamamış bir yüzyıla şüpheli bir bakış atıyordu. Yine ayrı ismi kahraman yaptığı Federico Sanchez'in Özyaşamöyküsü'nde de İspanyol Komünist Partisi'ndeki yıllarını dönerek merkez komite üyeliğine gelişini, iç savaş sonrası İspanya'nın tarihini, ihaneti, İKP'nin gayrıresmi tarihinin bir dönemini, kendini feda etmeye hazır militanları ve reelpolitiğe sığınmış yöneticileri, sadece Stalin değil binlerce Stalincik üreten totaliter bir sosyalizm anlayışını sorgular. Hiç kuşkusuz Semprun'ün edebiyat dünyasındaki yerini pekiştirmesini sağlayan kitabı ise Yazmak Ya da Yaşamak. Çünkü yazar bu kitabında hayatının en önemli deneyimini yaşadığı günleri anlatıyor. Fransız Direniş Örgütü'nün bir üyesiyken tutuklanıp götürüldüğü Buchenwald Toplama Kampı'ndaki yaşadıklarını. General Patton tarafından kurtulana kadar kendi deyimiyle "Kendini ölümünü yaşamak" kavramını deneyimlediği bugünlerin ardından on beş yıl boyunca yaşamı yeniden kabullenmeyi denediğini söylüyor Semprun kitabında. Bu kitapta "André Malraux'nun deyimiyle 'İnsan ruhunda mutlak kötülükle kardeşliğin birbirinin karşısına dikildiği en üst bölgeyi arıyorum'" diyen Semprun'un anıları ama daha önemlisi anlatım dili karabasanlar rapsodisini çok katmanlı, savaşın ve insanlığın sorgulandığı bir kitaba dönüştürüyor.
 

Sınırları kaldıran yazar
Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü'nü ise daha önce de söylediğim gibi birçok açıdan çok ilgi çekici bir kitap. Öncellikle bir casusluk romanı Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü, ama entrikanın ve aksiyon örgüsünün ardına tarihsel gerçeklikler ile politik doku yerleştirilmiş. Kitabın konusuna gelmeden önce hemen söylemek gereken not; Semprun'ün bu kitabındaki kahramanının 1917 Sovyet Devrimi'nin önderlerinden Troçki'yi 1940'da Stalin'in emriyle öldüren İspanyol komünist Ramón Mercarder ile aynı adı taşıyor olduğu. Semprun'ün Mercarder'i SSCB gizli servisi adına çalışan gizli bir ajan ve bu görevi kamufle etmek için bir şirkette müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. Amsterdam'da bir tuzağa düşüp öldürülen Mercarder'in ölümü ise kayıtlara 'intihar' olarak geçer. Ve hemen ardından Sovyet casusluk birimleri onun hain olduğunu gösteren bir dosya hazırlarlar. Roman Sovyet Devrimi'ni anlatırken öte yandan da 'Yeni Roman' akımına yakın bir tarzda casus romanlarına yeni bir bakış getiriyor. Semprun'ün bu kitapta yarattığı atmosfer, olayları birbiri ardına eklemlemeki ustalıklı başarısı sayesinde okuyucu kendini bir casusluk hikâyesine kaptırırken diğer yandan 20. yüzyılın başka gerçeklikleriyle de yüzleşiyor. Semprun, Ramón Mercarder'in İkinci Ölümü'nde Komünizm tarihinin bir başka yüzünün örtüsünü kaldırıyor. Sınırları yok ediyor. Zaten Semprun hem İspanyolca hem Fransızca yazarak dillerin, kendini hem Fransız hem İspanyol olarak nitelediği için kültürlerin, dün yaşananları bugün kendini de eleştirmekten kaçınmayacak kadar cesurca eleştirdiği için kuşakların ve hem ölümü hem de hayatı yakından tanıdığı için ölüler ile yaşayanların arasındaki sınırları kaldıran 20. yüzyılın en önemli entelektüellerinden biri.