| Parfümün Dansı Tom Robbins Duygu Yurtseven Dipnot Kitap Kulübü BÜYÜK PAN ÖLDÜ Doğanın şarhoş edici, şehvet kabartıcı sesine kulak vermenin vücut bulmuş halidir keçi... Abartılı cinsel organlarıyla bilinen ve bir çeşit kır cini olan Satyrler ya da onlarla çokça benzeşen orman cinleri Faunuslar, keçi bedenleriyle aslında doğayı temsil eder ve korurlar. Her ne kadar evcilleştirilerek kültüre dahil edilmiş hayvanlardan biri de olsa çetin yamaçların yol bilicisi, dikenli çalılara, uçurum otlarına iştahı kabaran, kokusu ve görünümüyle hep kırlara ait olan keçi, bu özellikleriyle mitoslara da konu olmuştur. Pan belki de bunun en güzel örneğidir. Kırların, çobanların sevgili tanrısı olmakla birlikte, Pan, arzuyu, kontrolsüz cinsel isteği, şehveti ve doğanın karanlığını da simgeler. Mitoslarda terbiyeden, edepten yoksun, dizginlenemez cinsel iştahıyla tasvir edilen Pan, keçi görünümlü yarı hayvan yarı insan tanrılardandır. Kokar, terler, arzusu uğruna komik durumlara dahi düşer. Diğer tanrıların dokunulmaz tasvirlerine karşın Pan’ın tüm kusurlarıyla ortalıkta dolaşması, yabana ait oluşunun sonucudur. O süslenip giydirilemez, yıkanıp paklanamaz, kıllı, toynaklı bir kır hayvanıdır, lakin tanrıdır. Tom Robbins’in Parfümün Dansı romanında dediği gibi Tanrılarda ölebilir, Tanrılar onlara inananlar olduğu sürece yaşarlar. İsa’ nın doğmasıyla Pan ‘ a olan inanç azalıyor. Parfümün Dansında Pan’ ın dediği gibi “ Her şeyi başlatan,erkeğin kadına duyduğu kıskançlık oldu”, “ Olimpos’taki tanrıçaları dışarı atıp yerine erkek tanrılar koymaya kalktılar”(sf 63).”Hiristiyanlık denen şey, rahibeleri hizmetçi kıza, kraliçeleri cariyeye, tanrıçaları da esin perisine döndürmeye yarayan bir düzendir.” ( sf 63) Hiristiyanlığa olan inancın başlamasıyla insanların onu unutuşuyla Pan yeryüzündeki varlığını da yitirir. Çünkü inanılmayınca yok olan ölen bir tanrıdır Pan. Onu çağıran olmadıkça varlığının da anlamı olmayacaktır. Bu imgeyle Pan ile insan arasındaki mesafe, doğayla kültür arasındaki mesafenin tam karşılığıdır. Pan’ın yok olmasına sebep olan süreç Aristo’dan başlayıp Descartes’in mantık çağına doğru yol alır. Pan’ ın Descartes’ in cenazesinde kokusuyla varlığını hissettirmesi yeni bilim inancına eleştirel bir göndermedir. Pan ‘ın ölmesiyle paganlık son bulmuştur. Mit’ ten Logos’ a geçiş başlamış oluyor. Dünyanın ekolojik dengesinde var olan herşeyle herşeyin bağlantısı vardır. Bu yüzden doğa ve kültürü asla birbirinden ayıramayız. Bu birliğide Pan temsil ediyor, biz Pan’ ı öldürerek bu dengeyi bozuyoruz. Doğaya yabancılaşıyoruz, kitapta defalarca belirtilmiştir. Şaman insanların bitkilerden ve hayvanlardan koptuğunu, Marcel’in parfümlerde doğal çiçek özleri yerine sentetik maddelerin kullanılmaya başladığını belirtmesi, Lola’ nın insanların toprağı, ormanları,dereleri kısaca doğayı mahvedeceğini söylemesi gibi örnekler verilebilir. İnsan doğaya yabancılaşırken aynı zamanda bedenine, içindeki güdülerine de yabancılaşıyor ve insan gittikçe bireyselleşiyor. Bu süreçte her şey yavaş yavaş rasyonelize oluyor, logos her şeyi küçük küçük bölümlere ayırıyor. Doğanın kurduğu birlik bozuluyor. İşte bu bağlamda dünyada amaçsallıktan araçsallığa doğru bir dönüşüm gerçekleşiyor. Bizde bunu pancar metaforu üzerinden çok net bir şekilde görebiliyoruz. Pancar parfümün ana notası olmaktan çıkıp hisse senetlerine dönüşüyor. ÖLÜM/ÖLÜMSÜZLÜK Birkaç tel beyaz saç, sonra fasulye Alobar’ı ölüme mahkum ediyor ama o ölüme kişisel bir meydan okumayla ölümsüzlüğün peşini bırakmayarak, varoluşunu yeniden düzenleyebileceğine inanarak doğuya doğru ölümsüzlük yolculuğuna başlıyor. Doğuda ölüme edep öğreten insanlar vardı ve Alobar onlardan ölümsüzlüğün sırlarını öğrenmek istiyordu. Hindistan’ da bir cenaze töreninde gördüklerinden korku içinde ağlayarak kaçan küçük bir Hindu kıza rastlıyor, bu kız ona eski karılarından birini hatırlatıyor. İşte bu küçük kız Kudra ile yolları yıllar sonra tekrar birleşiyor. Kudra’ da ölen kocası ile birlikte ölüme mahkum edilmiştir ama o da kaderine boyun eğmeyerek kaçar, yolları Alobar’ la tekrar birleşir. İkisi birlikte ölümsüzlüğü bilen Bandaloop doktorların mağaralarında yaşayarak ölümsüzlüğün sırlarına ulaşmaya çalışırlar. Ölümsüzlük arayışı içinde olan yalnızca Alobar değildir Son Gülüş Vakfı, modern çağın bilim adamları da aynı arayış içerisindelerdi. Peki neden ölümsüzlük, doğduğumuz andan itibaren bize ölmek öğretilir. İnsan yaşarken bile ölüm düşüncesi insanın hayatını mahvedebilir. “ Yaptığımız şeylerin pek çoğunu, bilinçaltımızda, dolaylı olarak, ölüm düşüncesinden kurtulmak için yaparız. Belki de kendimizi, yaptıklarımızla çok değerli, çok vazgeçilmez kılmayı, ölümün bizi almakta tereddüt etmesini sağlamayı amaçlarız.” ( sf267) Fiziksel zevk, bilimsel buluş, sanat şaheserleri, sosyal gelişme, teknolojik yenilikler, hatta sevgi ilişkileri ve hatta ruhsal mutluluk; bunlardan herhangi biri veya hepsi,o kara ağırlığı dengeleyebilirmiydi?”( sf 268) “ İnsanoğlu sonunda yokuş aşağı inmeye başlayacağını ve düşeceğini bildiği sürece, ne gerçek anlamda mutlu, ne gerçek anlamda özgür, hatta ne de gerçek anlamda aklı başında olabilir.” ( sf 269) Ne din, ne de modern insan üstesinden gelememiştir ölümün. Aydın insan ötekileştirmiştir, belkide aydınlatamadığı tek şeydir. Epikuros der ki “ var olduğumuz sürece ölüm ortada yoktur, ölüm geldiği anda da biz artık yokuz.” O halde yaşadığımız sürece boyunca yaşadıklarımızdan haz alarak yaşayalım. Kendimizi varoluyor olarak tanımladıkça, ölüm kavramı yok olma ile özdeşleşerek bizi korkutuyor ve güçsüzleştiriyor. Ölümün anlam yıkımı mı yoksa anlamın kaynağı mı olduğu sorusu, ölüm karşısında insanın kendini ve yaşamını nerede ve nasıl konumlandıracağına yönelik sonucudur. İnsan, varlığına bir tehdit gibi inen ölüm düşüncesiyle başa çıkmanın yollarını aramaktadır. Hakikat ya da hiçlik, her iki düşüncenin de ortak başlangıç noktası varlığın sona ereceği gerçeğini kabullenerek yaşamın anlamlandırılması çabasıdır. KOKU/HAZ/ARZU Koku ile bizi ilk tanıştıran kahramanımız Kudra. Kudra tütsü yapan bir aileden gelme, küçük yaşlardan beri koku üretimi ile iç içe büyümüştür. Kudra kadınlığa geçtiği dönemde vücuduna sürdüğü çeşitli bitkilerden elde ettiği yağlarla kendisine duyulan cinsel isteği arttırıyordu. O dönemlerde doğu kültüründe kokunun yeri çoktu fakat batı kültüründe daha henüz bilinmiyordu. Alobar, Kudra ile birlikte kokuyu, kokunun getirdiği arzu ve hazı öğrendi. Çiçeklerdeki kokular yani parfümlerin hammaddesi başlangıçtan beri niyetleri bakımından baştan çıkarıcıdırlar. Cinsel çekiciliği sağlar. Bitkilerin üreme salgılarından çıkarılan parfüm yaratmanın kokusudur. Bir umut ve zevk mesajıdır. Hiristiyanlıkla birlikte kilise parfüme karşıdır, çünkü yasak ilişkilere açık bir davetiye olduğunu düşünür. Kudra ve Alobar batıya doğru yolculuklarında doğudan aldıkları bu sanatı batıda uygulamaya başladılar. Kudra ve Alobar’ın Pan ile yolları kesiştiğinde, insanların Pan’a olan inançlarının azalmasından dolayı, Pan yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Pan’ a yardımcı olmak amacıyla yanlarına alırlar ve Pan’ı yeni dünyaya Amerika’ ya götürmeye karar verirler. Fakat Yarı keçi, yarı insan olan Pan çok kötü kokmasıyla hemen dikkat çekmektedir. Bu kokuyu kapatabilecek bir parfüm yapma çabaları boşa çıkmaz. Yaratılan parfüm Pan’ın yolculuğunun gerçekleşmesini sağlarken, günümüzde bu parfümün yapımı ve üst notasını bulmak için Paris’ten Marcel le Fever, New Orleans’dan Madam DeValier ve Seattle’dan Priscilla’ nın yollarını birleştirir. Kahramanlarımızın birleştiği diğer noktada kapılarına bırakılan pancardır. Olayların çözülmesinde üst notanın pancar olduğu anlaşılır. Koku, yüzyıllar boyunca ve günümüzde de bizi neden bu kadar etki altına alıyor? Bu etki nasıl oluşuyor? Yapılan araştırmalar belleğimizi uyandırma konusunda en etkin duyumuzun koku alma duyumuz olduğunu söyler. Koku, insanı keyiflendirir, hayal gücünü körükler, düşünceleri biçimlendirir, davranışları değiştirir. Geçmişle en güçlü bağımız, gelecek için yol göstericimizdir. Koku, belleğimizin kullandığı dildir. “Koku tarihe gebedir adeta. Hikayelerle, anlatı imgeleriyle dolup taşar. Şeyleri bağlar, dokuyarak birleştirir, zamansal olayları bir imgeye, bir anlatı formuna sıkıştırır. İmgelere ve tarihe sinmiş kokular, çözüşme tehdidiyle karşı karşıya kalan benliğe çevreleyici bir kimlik, bir benlik imgesi sağlar. Zamanda uzayıp gitme hali benliğin kendine gelmesini sağlar. Bu kendine dönüş mutluluk verir. Bir kokunun yayıldığı yerde kendini biraraya toplar. Koku ağırkanlıdır. Kokuların baskın olduğu toplumda değişim ve hızlanma eğilimi baş göstermeyecektir muhtemelen" der Byung Chul Han "Zamanın kokusu" adlı çalışmasında (sy. 56) Böyle bir toplum anılardan ve hafızadan, yavaş ve uzun şeylerden beslenecektir. Romana adını verdiği üzere parfümü insanın kendine dönüşü temsil ettiği şeklinde yorumlayabiliriz. İnsan ancak koku ile özüne o kadim haline dönüşebiliyor. Çünkü koku değişim ve hızlanmanın olmadığı arkaik tarihe gebedir. Duyularımız içinde en çok iz bırakan duyumuz koku olduğu için baştan çıkarma konusunda da büyük bir rol oynuyor, vücudumuza sürdüğümüz kokularla kendi kokumuzu maskeliyoruz. Koku alma ve cinsel fonksiyonlar arasında bir denge olduğu savunuluyor. Bitkilerden, baharatlardan elde edilen güzel kokuları kullanan kişileri etkisi altında cinselliği başka boyutlara taşıyor. İşte burada arzu ve haz alma duyguları ortaya çıkıyor. Arzu, olmayan bir şeye duyulan istektir. Bulunamayan üst nota, ölümsüzlük Parfümün Dansında ulaşmaya çalıştıklarımız, eksikliğini duyduklarımız dolayısıyla arzunun ortaya çıktığı noktalar. Eğer herşeyin bizde var olduğunu anlarsak arzunun getirdiği heyecanı ve hayal kırıklığını yok etmiş oluruz. Arzularımızı fazla ciddiye alınca onların kolayca yerine gelmesini sağlayacak atmosferinde oluşmasını zorlaştırıyoruz. O halde her daim arzular ve arzulanırsak yaşamdan aldığımız hazı artırarak yaşadığımız dünyayı daha anlamlı kılabiliriz. KUDRA -Doğu’nun insanı, doğal malzemelerden yaptığı kokulu yağ ve tütsüler, kamasutra, hinduizm ile doğuyu temsil ediyor. -Doğa nın bir parçası hiçbir zaman doğadan kopmuyor. -Kendine kaçış noktaları kolaylıkla bulabiliyor. Yaptığı kokuların sisinde ve seks onun kaybolma noktaları. - Güneşin battığı diyarlara gitmek istiyor. Batıda da kendi çıkış noktalarını kullanarak yine hayata tutunuyor. - Kudra’nın hem doğuda hemde batıda güçlü olması bize yeni düzende de kadının güçlü olacağını gösteriyor. - Kudra ölümden kaçmıyor belki de Hindu dininin inancında kaynaklanıyor, hayatın çeşitli düzeylerden oluştuğunu düşünüyor. - Tom Robbins Kudra’ yı büyük memeli, büyük popolu, kalçaları kıvrımlı ve bedeninde vurguladığı yuvarlak hatlılıkla cinselliği ön plana çıkartıyor. Burada yine kadının gücü ön plana çıkartılıyor.
ALOBAR - Alobar ölümden kaçıyor, ölümsüzlüğün peşinde. - Pan ‘ın paralel figürü. - Aydınlanmayı temsil ediyor, batılı. - Ölümsüzlük arayışı içinde ölümü adeta kandırıyor, bir sahtekara dönüşüyor. - Batılı aydın gibi bireysel.
MADDESEL ÇÖZÜLME Alobar ve Kudra’nın ölümsüzlük arayışları onları Bandaloop doktorlarının mağaralarına götürür. Hava, su, toprak ve ateşten oluşan dört elementi dengeleyerek uzun yaşamın sırrını bulmuşlardır Havayı nefes(soluma), suyu yıkanma(temizlik), toprağı besin ve ateşi seks öğesi olarak görürler. Nefeslerinde dairesel bir ritim vardır, ağır, dingin,düzenli hareketler, esnek bir şekilde, gergin olmadan. Su ile vücud ısılarını düşürürler, vücud ısısı düşünce oto-bağışıklık reaksiyonları azalır, vücud daha az yıpranır. Toprak, besinin yemeğin anasıdır. Sık sık ve az miktarda alınan besinler, yararlı ve çok miktarda alınan besinlerden daha az zararlıdır. Atalarımızın dediği gibi azı karar çoğu zarar. Oruç tutarak da metabolizmalarının temizlenmesini sağlıyorlar. Ateş seksi temsil eder. Seks stresi azaltır. Bandaloopların uyguladıkları bu yöntemlerin benzerlerini Dr.Dannyboy, hatta günümüzde bile uygulayanlar vardır. PARFÜMÜN DANSI TEKNİK ÖZELLİKLER - Roman postmodernizmin bütün özelliklerini taşıyor. Çok güzel bir örnek. - Romanı oluşturan bölümler hem mekansal hem de zamansal olarak değişerek ilerliyor. Birbirlerine geçişler var bölümlerin arasında. - Döngüsellik var romanda. Buna örnek olarak Bandaloop doktorları, romanın sonunda Arjantinde Bandaloop dansı olarak karşımıza çıkıyor. - Roman akademik bir çalışma gibi çok fazla miktarda içinde bilgi taşıyor. - Birçok motif farklı farklı şekillerde birçok kere işleniyor romanda. Örnek olarak koku, cinsellik, ölümsüzlük arayışı verilebilir. - Postmodernizmin özelliklerinde biri olarak bu romanda “beden” geri geliyor. Tinsellik yok oluyor. Sürekli olarak bedene ait öğeler yemek, içmek, güzel kokmak, kötü kokmak ve cinsel ilişki üzerine gidilerek sık sık tekrar ediliyor. - Çok miktarda argo, edepsiz, erotik denebilecek dil kullanılıyor. - Fantastik bir roman. - Romanda herşey ütopik olarak yerli yerine oturuyor romanın sonunda. - Romanın sonu ‘mutlu son’ gibi bitmiş gözükse bile son derece güzelleştirilmiş yapay bir sonlandırma var. Aslında romanın sonu tam anlamıyla kıyamet gibi bitiyor. Herşey metalaşıyor,bayağılaşıyor. Pancar motifi tamamen bir araç haline gelip sonunda hisse paylarına dönüşüyor. Romanın bu şekilde sonlandırılmasını insanın doğadan kopması, aydınlanmanın yaşanması, yeni bilim inancı ile birlikte yaşamların standartlaşmasına gönderme diyebiliriz. - Sf337 - Sf338 - Sf348 SEATTLE - Seattle’nın yağmuru; Mürekkep, jeoloji, sessizlik, balık soluğu kokuyor... Aydınlanmayı, yeni bilim inancını temsil ediyor. PARİS - Parfümün şehri, şehvet ve hazı temsil ediyor.
NEWORLEANS Asla Amerikan yaşamının bir parçası olmayan bir şehir. Neworleans’ın yağmuru; Kükürt, maden, fırtına, ter kokuyor. Dış dünyaya kapalı, içi inceliklerle dolu bir şehir. Neworleans’ı beyazlar para ve silah, siyahlar sihir ve müzikle kontrol ediyorlar. Siyahlar öfkeleriyle cazı, beyazlar korkularıyla ilahileri yaratmışlar. Karnaval şehri Bakhtin’in karnaval tanımının birçok unsurunu taşıyan bir şehir. Bakhtin, karnavalın özelliklerini şu şekilde belirtir: • Hiyerarşik yapının ve onunla bağlantılı korku, saygı ve görgü kurallarının askıya alınması; • İnsanlar arasındaki mesafenin ortadan kalkması ve böylelikle insanlar arasında özgür ve samimi temasın başlaması; • “Hayatın olağan akışı”ndan bir kopuş olarak acayipliğin veya yabansılığın ortaya çıkması. • Değerlere, düşüncelere, fenomenlere (yani duyularla algılanabilen şeylere) karşı özgür ve samimi bir tutum benimsenmesi ve böylelikle kutsallık ile kutsallığa saygısızlık arasında, yüksek ile alçak arasında temasların ve farklı kombinasyonların yeşermesi; • Yeryüzünün ve bedenin üretken güçleri vurgulanarak dine ve kutsal şeylere karşı saygısızlık, müstehcenlikler ve semavi olanı yeryüzüne indirme, onu dünyevi kılma; • Mecazi ölüm ve dirilme aracılığıyla bir karnaval kralı seçme, karnaval kralını taçlandırma ve tacını alma ritüeli;
Sonuç olarak; Karnavalda toplumsal rollerin değişmezliği geri plana itilir ve bir süreliğine askıya alınır; ciddi hiyerarşik figürlerin parodileştirilmiş ikizleri, çiftleri vardır; sözgelimi kralın yerini soytarı alır; rahibin yerini düzenbaz veya şarlatan alır; gerçekten de, toplumun tüm yapısı bir süreliğine tersine çevrilip, alaşağı edilerek gülünçleştirilir. Kolektif karnaval deneyimlerinde toplumun dağınık ve çeşitli olan yapısı geçici olarak askıya alınır ve ilkel, sınıf-öncesi toplumun kütlesi yeniden tesis edilir. Bedenlerin çarpışması, yani fiziksel teması bile belli bir anlam kazanır. Birey topluluğun ayrılmaz bir parçası olduğunu, insanların, halkın kütlesel bedeninin bir üyesi olduğunu duyumsar. Bu bütünde bireyin bedeni belli ölçüde kendisi olmaktan çıkar; örneğin; kılık ve kıyafet değişimleri ile adeta bedenlerin değiş tokuşu mümkündür. Hayat ile kültürün ortasında bulunan karnaval, soyut kavramlar ile yeterince ifade edilemiyor olsa da, dünyanın somut şekilde deneyimlenmesidir. Bu durum sanatsal imgelere, dolayısıyla edebiyata tercüme edilmeye tamamen açık olduğu anlamına gelir. Böylelikle edebiyat karnavallaşmış hale gelir. Postmodern bir roman olan Parfümün dansı da karnavalsallaşmayı çok iyi temsil ediyor. | | 
Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir”
Şule Bölükoğlu Dipnot Kitap Kulübü
“Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir” diyerek çılgınlık derecesinde “oyuncul” romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı’dan Doğu’ya, oradan da Yeni Dünya’ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya’da ise sadece “başarı” ve hırs vardır.Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan’dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri; yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes’a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Bay Koku, Bay Aydedeye Havlayan, Bay Şaşırtıp Kaçan, Bay Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa En İyisini Bilir...dir.Pan’ın en yakın arkadaşları ise, “insanın kalbiyle yaşamasını” savunan kendi kendinin kralı Alobar ve Kama-Sutra’yı bütün incelikleriyle bilen koku bilgesi Kudra’dır. Bugün Pan’ın, Alobar’ın ve Kudra’nın izleyicileri günahlarından pişman olmayan günahkârlar, inançsızlar, şehvetli kadınlar, müzisyenler, âşıklar, asiler, şairler ve delilerdir.Bu kitapta hayatlarını bir “deney” olarak yaşayanlar anlatılmaz.Onların okumalarına da gerek yoktur!.. Amerikalı roman ve hikâye yazarı (d. 1932). Robbins, “Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir” görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık derecesinde oyuncul romanlar yazmaktadır. Romanları, hayatın daha ciddi yanlarını inkâr etmez; “her şeye rağmen mutluluk” ilkesinin savunuculuğunu yapar. Bu ilkenin içerdiği mesajı, romanlarındaki karakterlerin felsefeleri ve aynı zamanda da incelikli yazı biçemiyle iletir. Edepsiz kelime oyunları, alakasız sonuçlar, zıtlık içeren ifadeler, ara sözler Robbins’in anlatımının belli başlı özellikleridir. Romanları yalnızca edebi uzlaşımları değil, insanoğlunu tatmin etmenin en iyi yolu hakkında toplumda yer alan varsayımları da sorgular. Robbins, panteizm, mistik Doğu dinleri ve Yeni Fizik gibi çeşitli kaynaklardan alternatif düşünceleri bir araya getirir. Robbins genellikle Thomas Pynchon, John Barth ve Kurt Vonnegut gibi postmodern yazarların edebi takipçisi olarak değerlendirilmektedir. O da bu yazarlar gibi modern hayatın saçmalığını teslim ederken, uyum göstermek adına bireysel anlatımından fedakârlık etmez ve eserlerinde üstkurmaca öğeler kullanır. Çoğunlukla okura doğrudan hitap eder, eserin akışıyla ilgili yorumlarda bulunur ve romanlarında bir karakter olarak varlık gösterir. Ancak çoğunlukla kara komedi türünde yazan ve modern dünya hakkında kasvetli öngörülerde bulunan yakın tarihteki öncellerinin aksine, eserlerinde iyimser bir tona ve genellikle uçarı bir mizaha yer verir. Robbins, Another Roadside Attraction (1971) [Dur Bir Mola Ver, Çev. Fatma Taşkent, Ayrıntı Yay., 1997] ile çoğu eleştirmenin övgüsünü kazanmıştır. Ancak bu roman, 1973’e kadar popüler bir başarı elde edememiş, bu tarihten sonraysa kült haline gelmiştir. Robbins’in eserlerinin daha sonra büyük başarı kazanması, genelde insanların hayatlarındaki sevinç düzeyini yükseltmeyi başaramayan toplumsal uzlaşımları pervasızca sorgulayıp alaya alan romanlarının, özellikle gençler ve sıra dışı insanlar tarafından beğenilmesine bağlanmaktadır. Even Cowgirls Get the Blues (1976) [Kovboy Kızlar da Hüzünlenir, Çev. Sona Ertekin, Ayrıntı Yay., 2012] adlı romanında ise Robbins, Sissy Hankshaw adında, ellerinin başparmakları yirmi üç santim uzunluğunda olan, otostop tutkunu, çekici bir kadın kahramanı anlatır. Sissy, mankenlik yaptığı New York ile bir grup feminist kadın kovboy tarafından devralınmış bir kozmetik sağlık çiftliğinin bulunduğu South Dakota arasında mekik dokur. Sissy’nin seyahatleri anlatılırken, bir yandan da insanın evrenle ilişkisi ve bireysel özgürlüğün önemi gibi temalar irdelenir. Still Life with Woodpecker’da (1980) [Ağaçkakan, Çev. Fatma Taşkent, Ayrıntı Yay., 1999] Robbins’in daha önceki eserlerinin karmaşık konularının aksine basit bir hikâye vardır; bazı eleştirmenlere göre de kitap yavaş ilerler ve fabl benzeridir. Kitapta, çevreci modern bir prenses ile onun “metafizik bir kanun kaçağı” olan âşığının öyküsü anlatılır. Robbins kitabında, bireysel romantizmin ve kişisel tekamülün, toplumsal eylemcilikten daha önemli olduğunu savunur; “iyi de kötü kadar adi olabilir” düşüncesine inanarak dogmayı reddeder. Jitterbug Perfume (1984) [Parfümün Dansı, Çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak, Ayrıntı Yay., 1995] adlı romanında çeşitli karakterler mükemmel parfümün ve ölümsüzlüğün sırrının arayışı içinde, zamanın ve mekânın ötesine geçer. Bu roman da hem okurlar hem de Publishers Weekly, Kirkus Review, San Francisco Chronicle, Washington Post gibi ciddi yayın organları tarafından çok beğenilmiştir. The San Diego Union’da Robbins için şöyle denmiştir: “Bazı yazarlar bir sürü para kazanır, bazılarıysa edebiyat kurumu tarafından klasikleştirilir; ama okurları tarafından, Tom Robbins kadar sevilen yazar pek azdır. Hayranları onun kitaplarını bugünlerde pek az kitabın yaratabildiği bir coşku ve adanmışlıkla kucaklar... Robbins’in sözcüklerle oynama, metaforik uçuşlar yapma hevesi yapıtlarına taşkın bir hava getirse de, o oyunlarını çok ciddiye alan bir yazardır.” Skinny Legs and All (1990) [Sıska Bacaklar, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yay., 2004]; Half Asleep in Frog Pajamas (1994) [Sirius’tan Gelen Kurbağa, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yay., 2001]; Fierce Invalids Home From Hot Climates (2000) [Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar, Çev. Nuray Yılmaz, Ayrıntı Yay., 2007]; Villa Incognita (2003) [Villa Meçhul, Çev. Şebnem Kaptan Göktaş, Ayrıntı Yay., 2009]; Wild Ducks Flying Backward (2003) [Geriye Uçan Yaban Ördekleri, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yay., 2009]; B is for Beer (2009) [B, Bira, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yay., 2011] ve Tibetian Peach Pie (2014) [Tibet Şeftali Turtası, Çev. Gül Korkmaz, Ayrıntı Yay., 2015] yazarın diğer kitaplarıdır.
Tom Robbins Amerikalı roman ve hikâye yazarı (d. 1932). Robbins, “Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir” görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık derecesinde oyuncul romanlar yazmaktadır. Romanları, hayatın daha ciddi yanlarını inkâr etmez; “her şeye rağmen mutluluk” ilkesinin savunuculuğunu yapar. Bu ilkenin içerdiği mesajı, romanlarındaki karakterlerin felsefeleri ve aynı zamanda da incelikli yazı biçemiyle iletir. Edepsiz kelime oyunları, alakasız sonuçlar, zıtlık içeren ifadeler, ara sözler Robbins’in anlatımının belli başlı özellikleridir. Romanları yalnızca edebi uzlaşımları değil, insanoğlunu tatmin etmenin en iyi yolu hakkında toplumda yer alan varsayımları da sorgular. Robbins, panteizm, mistik Doğu dinleri ve Yeni Fizik gibi çeşitli kaynaklardan alternatif düşünceleri bir araya getirir. Robbins genellikle Thomas Pynchon, John Barth ve Kurt Vonnegut gibi postmodern yazarların edebi takipçisi olarak değerlendirilmektedir. O da bu yazarlar gibi modern hayatın saçmalığını teslim ederken, uyum göstermek adına bireysel anlatımından fedakârlık etmez ve eserlerinde üstkurmaca öğeler kullanır. Çoğunlukla okura doğrudan hitap eder, eserin akışıyla ilgili yorumlarda bulunur ve romanlarında bir karakter olarak varlık gösterir. Ancak çoğunlukla kara komedi türünde yazan ve modern dünya hakkında kasvetli öngörülerde bulunan yakın tarihteki öncellerinin aksine, eserlerinde iyimser bir tona ve genellikle uçarı bir mizaha yer verir. Robbins, Another Roadside Attraction (1971) [Dur Bir Mola Ver, Çev. Fatma Taşkent, Ayrıntı Yay., 1997] ile çoğu eleştirmenin övgüsünü kazanmıştır. Ancak bu roman, 1973’e kadar popüler bir başarı elde edememiş, bu tarihten sonraysa kült haline gelmiştir. Robbins’in eserlerinin daha sonra büyük başarı kazanması, genelde insanların hayatlarındaki sevinç düzeyini yükseltmeyi başaramayan toplumsal uzlaşımları pervasızca sorgulayıp alaya alan romanlarının, özellikle gençler ve sıra dışı insanlar tarafından beğenilmesine bağlanmaktadır. Even Cowgirls Get the Blues (1976) [Kovboy Kızlar da Hüzünlenir, Çev. Sona Ertekin, Ayrıntı Yay., 2012] adlı romanında ise Robbins, Sissy Hankshaw adında, ellerinin başparmakları yirmi üç santim uzunluğunda olan, otostop tutkunu, çekici bir kadın kahramanı anlatır. Sissy, mankenlik yaptığı New York ile bir grup feminist kadın kovboy tarafından devralınmış bir kozmetik sağlık çiftliğinin bulunduğu South Dakota arasında mekik dokur. Sissy’nin seyahatleri anlatılırken, bir yandan da insanın evrenle ilişkisi ve bireysel özgürlüğün önemi gibi temalar irdelenir. Still Life with Woodpecker’da (1980) [Ağaçkakan, Çev. Fatma Taşkent, Ayrıntı Yay., 1999] Robbins’in daha önceki eserlerinin karmaşık konularının aksine basit bir hikâye vardır; bazı eleştirmenlere göre de kitap yavaş ilerler ve fabl benzeridir. Kitapta, çevreci modern bir prenses ile onun “metafizik bir kanun kaçağı” olan âşığının öyküsü anlatılır. Robbins kitabında, bireysel romantizmin ve kişisel tekamülün, toplumsal eylemcilikten daha önemli olduğunu savunur; “iyi de kötü kadar adi olabilir” düşüncesine inanarak dogmayı reddeder. Jitterbug Perfume (1984) [Parfümün Dansı, Çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak, Ayrıntı Yay., 1995] adlı romanında çeşitli karakterler mükemmel parfümün ve ölümsüzlüğün sırrının arayışı içinde, zamanın ve mekânın ötesine geçer. Bu roman da hem okurlar hem de Publishers Weekly, Kirkus Review, San Francisco Chronicle, Washington Post gibi ciddi yayın organları tarafından çok beğenilmiştir. The San Diego Union’da Robbins için şöyle denmiştir: “Bazı yazarlar bir sürü para kazanır, bazılarıysa edebiyat kurumu tarafından klasikleştirilir; ama okurları tarafından, Tom Robbins kadar sevilen yazar pek azdır. Hayranları onun kitaplarını bugünlerde pek az kitabın yaratabildiği bir coşku ve adanmışlıkla kucaklar... Robbins’in sözcüklerle oynama, metaforik uçuşlar yapma hevesi yapıtlarına taşkın bir hava getirse de, o oyunlarını çok ciddiye alan bir yazardır.” Skinny Legs and All (1990) [Sıska Bacaklar, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yay., 2004]; Half Asleep in Frog Pajamas (1994) [Sirius’tan Gelen Kurbağa, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yay., 2001]; Fierce Invalids Home From Hot Climates (2000) [Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar, Çev. Nuray Yılmaz, Ayrıntı Yay., 2007]; Villa Incognita (2003) [Villa Meçhul, Çev. Şebnem Kaptan Göktaş, Ayrıntı Yay., 2009]; Wild Ducks Flying Backward (2003) [Geriye Uçan Yaban Ördekleri, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yay., 2009]; B is for Beer (2009) [B, Bira, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yay., 2011] ve Tibetian Peach Pie (2014) [Tibet Şeftali Turtası, Çev. Gül Korkmaz, Ayrıntı Yay., 2015] yazarın diğer kitaplarıdır.
Tom Robbins – Parfümün Dansı Güldal Göçer - Nisan 17, 2018543Doğduğumuz zaman yuvarlak, keskin, saf bir yüzümüz vardır. Ama yavaş yavaş bizi ana babalar yer, okullar yutar, sosyal kuruluşlar emer, kötü alışkanlıklar kemirir, yaş ise tüketir. Sindirildiğimiz zaman tıpkı ineklerdeki gibi altı mideden geçtiğimiz zaman, pis bir kahverengi tonunda çıkarız. Tom Robbıns’in okuduğum ilk kitabı, kitap biter bitmez hemen yeni bir kitabını edindim bile. Okuduğum en farklı ve ‘’bilinç açıcı’’ kitaptı diyebilirim. Kitabı anlamak için tüm dikkatinizi vermeniz ve belki de sürekli bir araştırma halinde okumanız gerekiyor. Amerikalı roman ve hikaye yazarı Robbıns, bizlere koku-ölüm-yaşam-öbür taraf-efsaneler-tanrılar-kusursuz tako-pan- bandoloop- anahtar kelimeli bir roman yazmış. Kitap, dört farklı hikayeyi aynı anda anlatıyor. Tüm hikayeler konusu pancarla başlayıp pancarla bitiyor. Bu dört hikaye, birbiriyle bağlantılı bir ‘’koku’’ içerisinde. Tarih öncesi devirde yaşayan, Alobar isimli bir kralın, yaşlanmaya başlaması ile başlayan hikaye bizi zamanda yolculuğa çıkartıyor. Alobar’ın krallığında, yaşlanmaya başlayan krallar hemen ödürülür ve yerine genç, dinamik bir kral seçme geleneği vardır. Bundan kaçan Alobar, batıya doğru gitmeye ve ölümsüzlüğü bulmaya çalışır. Ölümden kaçması, ölümsüzlüğü bulması için gayet güzel bir başlangıçtır. Bu süreçte ‘’Pan’’ isimli bir tanrı ile tanışır; yaşama bakış açısı bu sayede daha da değişir. Kendisi gibi ölümden kaçan başka kadınla-Kudra- karşılaşır. Birlikte zamanda yolculuk yaparlar. Yüzyıllar boyunca yaşarlar, sürekli bir eğitim ve öğrenme halinde medeniyetten medeniyete, yolculuk ederler. Yeni Dünya’ya kadar… Diğer üç hikaye ile Kudra ve Alobar’ın bağlantısını okuyarak kuracak; büyük zevk alarak okuyacağınız bir kitap olacağından eminim. Ölümü, sonsuzluğu, evrimi, mutluluğu ve evreni sorgulayacağınız müthiş bir kitap sizi bekliyor. Dünya kuruldu kurulalı insanoğlunun en belirgin sorunu, insan yaşamını ruhsallaştırmak, onu özel bir ölümsüzlük düzeyine yükseltmek, tüm diğer organizmaların ortak yönünü oluşturan yaşam-ölüm döngülerinden ayırmak olagelmiştir. Ernst Becker Uygarlık tarihi, insanoğlunun kaba, hayvansı ve kısa ömürlü kaderinden kurtulma hikayesidir. Saygın bir hayal düzeyine yükselmek için atılan her adıma paralel olarak parfüm sanatında da bir ilerleme kaydedilmiştir. Eric Maple Bağır, bağır öfkeyle ışığın tükenişine. * Dylan Thomas (Bir de) her zaman elinizden geldiği kadar güzel kokmaya çalışın. Lynda Barry * Çev: Cevat Çapan, Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi, Gel Gitme Usulca İyi Geceye, s.163, 1985, Adam Yayınları | |