![]() |
Melekler Zamanı Iris Murdoch |
|
|
|
||||||
Dramatik
bir Roman - Melekler Zamanı İnancını kaybeden Rahip Carel ve korku ile baskı altında
tuttuğu ailesini konu alan Iris Murdock’ın “Melekler Zamanı” ağdalı bir
Yunan trajedyası kadar dramatik bir yapıya sahip sanki. Kesif bir
sis içindeki Londra, konunun karamsarlığına uygun bir mekan oluşturuyor.
Solipsism – “tekbencilik” ve nihilizm – “hiççilik” kuramlarına dayandırılan kitapta münkir papaz Carel, Nietzsche söylemleri içinde. “Yalnızca kudret vardır ve kudretin mucizesi. Yalnızca “kaza” vardır ve kazanın dehşeti. Ve ortada yalnızca bu varsa “Tanrı” yok demektir. Filozofların söylediği o tekil iyilik te yanılsama ve yalandan ibarettir.” sözlerindeki “kudretin mucizesi” dizini ile Iris Murdoch Nietzsche’ye, “tekil iyilik” kavramı ile Platon’a gönderme yapmaktadır. Tanrı’nın yokluğu kabul edildiğinde, insanı suçluluk duygusu ile yerindirecek, sevap düşüncesi ile ödüllendirecek bir varlık olmayacağına göre insan artık bir varoluşçu özgürlük içinde olacaktır. Ama insanoğlu bu varoluşçu özgürlükten de mutlu değildir. Carel “Tanrı hiç değilse bizim iyi diyebileceğimiz bir şeyin adıydı....” der. “İyi’nin iyi olabilmesi için koşulsuz, ödülsüz ve amaçsız bir iyi olması gerekir. Şimdi bu ad bile yok oldu, ruhsal yaşam darmadağın. Sayısız ruhların çekim gücünü engelleyebilecek hiç bir şey kalmadı artık.” diyen Carel artık Tanrının yalnızca düşünceden ibaret kaldığını ve meleklerini serbest bıraktığını söyler. “Ve melekler korkunçtur.. Yönetilen mülkler ve yöneten güçler vardır. Melekler Tanrının düşünceleridir. “ Ağabeyi Marcus’un “iyilik var, sen ne dersen de, ahlak düzeni. manevi değerler var, bunlar ortadan kalkmadı daha, etkileri de önemli, başkalarını düşünüp esirgememiz...” yolundaki karşı çıkışlarına rağmen Tanrısız dinin papazı Carel “Ayin yaptığım sırada Tanrı benim..” der. Gerçi artık yargıç yoktur ama gene de evrenin ulu güçleri tarafından cezaya çarptırılacağından da emindir. Ve Carel kendi inançsızlığı içinde yokolur gider. Onun gidişiyle Londra’nın kesif sisi de aydınlığa dönüşür. Ben kitabı fazla “siyah / beyaz”, fazla dramatik buldum. Umarsız, sert, gizemli bir gotik atmosferinde yazılmış sanki. Efendisine “köle olan” hizmetçi Pattie, bilinemeyen bir hastalığı nedeniyle odasından dışarı çıkamayan, özgürlüğünü yitirmiş, mahkum güzel Elizabeth, Carel ve Elizabeth arasındaki ensest ilişki ve aslında Elizabeth’in Carel’in yeğeni değil kızı olması hep aynı dramatik ögeleri içeriyor. Ayrıca Papaz Carel tiplemesi bana Karamazov Kardeşlerin Svidrigalov’un söylemlerini çağrıştırdı. Ancak karşıt savların Dostoyevski’de ustaca ortaya konmasına karşın bence Murdoch’ta tez ve antitez net bir şekilde savunulamıyor. Bir de kitap okuyucuya soluk alacak alan bırakmıyor.
Her şey net ve kesin. Sonuç ta öyle. . Kitabın net ve
temiz bir şekilde sonlandırılmış. Sanki bir Yunan trajedyasında
“kızın günahkar babasını cezalandırması” ile adalet yerini bulmuş ! |