|
Tırnak içinde kalanların,
sille tokat yemiş hayatları
Levent Tülek
http://vatankitap.gazetevatan.com/
Jennifer Egan’ın “İt Kopuk Takımı”,çocukluğu ve ilk gençliği benim gibi
70’lerde 80’lerde geçenlerle bire bir
“Artık tırnak içinde yazılmadıkları sürece anlam ifade
etmeyen kelimelerden bahsediyordu. İngilizce, bu tür boş kelimelerle doluydu:
‘arkadaş’, ‘gerçek’, ‘hikâye’ ve ‘değişim’. Bu kelimelerin içleri boşaltılmış
ve hepsi birer kabuğa indirgenmişti. İnternet kullanımı, ‘kimlik’, ‘arama’
ve ‘bulut’ gibi kelimelerin de kanını tüketmişti. Başka kelimelerin yok
olma gerekçeleri daha karışıktı. ‘Amerikalı’ kelimesi nasıl olmuş da alaycı
bir tabire dönüşmüştü? Nasıl olmuş da ‘demokrasi’, dalga geçercesine kullanılmaya
başlanmıştı...”
Böyle yazıyor “İt Kopuk Takımı”nın bir paragrafında... ‘68 rüzgârının rengarenk
yelkenlerle kapıp götürdüğü kahkahalar atan çocukların tosladıkları hayal
kırıklığına denk düşüyor bu satırlar. Umutlar ve mutlu bir gelecek ikiz
kulelerden çok daha önce yerle bir edilmiş bile... Toplar, tüfekler ya da
darbelerle değil, yeni dünya düzenini oluşturan bizzat kendi bireyleriyle
yıkılmış hem de. Sadece aşkın ve mutluluğun savaşçıları olan o abilerle
ablaların tek silahları da slide gitarları, elden ele dolaşmaktan yıpranmış
John Lennon ya da Janis Joplin partisyon defterleri ve gençlikleriymiş yalnızca.
Edebiyat, sinema, tiyatro, dans, plastik sanatlar falan hepsi de suç ortağı
olmuşlar bu “imagine”a..
HAYAL MEYAL BİR GEÇMİŞ...
İşte egemen dünyanın “it kopuk takımı” adını taktığı bu insanların yalnızca
müzikle kendilerini ve hayatlarını değiştirme çabalarının romanı “İt Kopuk
Takımı”. Pegasus’un yayınladığı Jennifer Egan’ın Pulitzer ödüllü kitabı
çocukluğu ve ilk gençliği benim gibi 70’lerde 80’lerde geçenlerin bire bir,
yeni kuşaklar için ise müzik grupları ve ufak çaplı şirketler kurup var
olmaya çalışan müzisyenlerin hikâyesinden algılayabilecekleri şahane bir
dönemin romanı. Kitap Amerika’daki bir hikâyeyi anlatıyor. Ama aynı hikâye
dünyanın başka başka yerlerinde aynen tekrarlanmış oysa. Bir dönem altın
çağını yaşayan rock müzik sektörü yerden yere vurduğu vahşi kapitalizmden
ziyade hiç ummadığı bir yerden, dijital teknolojiden, internetten yemiş
tokadı. Sadece onlar değil, dünyadaki bütün müzik üreten insanların başına
geldi aynı akıbet. Bir yandan kültürel ve sosyal erozyonun vurduğu ve bireyciliğin
tavan yaptığı 90’lar (hemen devamında 2000’ler), diğer yandan popüler kültürün
dayattığı alternatif mecralar; 70’lerin, 80’lerin sert gibi görünen ama
tamamen çocuksu, kırılgan rock kültürünü zamane deyimiyle maymun etti.
“İt Kopuk Takımı”nı okurken gördüm ki bir toplumun sosyal gerçekliğini müzik
endüstrisi üzerinden anlatabilirsiniz. Aynen bizdeki gibi... Çocukluğunda
ve gençliğinde rock müzik dinleyen bir çocuk olarak yaşıtlarımla paylaşabildiğim
onca şey varken, 80’den sonra arabesk popüler kültürün şaha kalkmasıyla
tamamen yalnız kaldığımızı söyleyebilirim. Biz diyorum çünkü benim gibi
rock dinleyen bir çok genç 80’li ve hele 90’lı yıllarda pop müzik, arabesk,
fantezi vs. tarzı müziklerle kuşatılarak tabiri caizse gözüne far tutulmuş
tavşanlar gibi kalakaldı. Biz yalnızca müzik dinlemiyorduk. John Lennon
bize “Imagine”ı söylerken ideal bir dünyayı tasvir ediyordu. Ya da Bob Dylan
aynı zaman da şiirlerini okuyordu akorlarında. David Bowie, Burroughs’un
peşinden giderken anladık ki müzik değil amaç, sanatın iyileştirebileceği
bir dünya içinmiş tüm bu patırtı. Genç olmak, delikanlı olmak, dünyayı iyi
bir yer yapma ülküsünü zerk eder kanınıza. Ya da öyleydi o yıllarda. Kimi
New York’da mülkiyeti reddederek yapardı, kimi de dünyanın öbür tarafında
kitap okuduğu için işkence görerek. Fark etmezdi. Her yer aynıydı. Ve gördük
ki aynı olmayan tek bir şey vardı. Zaman ve dünya.
“İt Kopuk Takımı”nda başlarken sonunun ne olacağını kestirebileceğiniz bir
hikâyeyi ustaca ve gerçekten bir başyapıt olarak kurgulamış Jennifer Egan.
Pozitif ayrımcılık gibi algılanmasını istemem ama son iki yılda VatanKitap
için okuduğum ve yazdığım kitapların yarısından çok daha fazlası kadın yazarlara
ait. Bunu şu yüzden söylüyorum; özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünya istemelerine
rağmen müzik sektörü ağırlıkla erkeklerin elinde. Üstelik de rock müzik
endüstrisine baktığınızda bu ağırlık daha da fazla. Kadınlar pop müzik kültüründe
bir tüketim objesi olarak pazarlandıkları için oralarda daha fazla görülüyorlar.
Ve Jennifer Egan sanki bu dünyanın göbeğindeymişçesine gözlemlerle ve karakter
derinlikleriyle şaşkınlık verecek kadar mükemmel bir iş çıkarmış.
BİR ZAMANLAR İMÇ ve MP3...
Sömürülmeye ve pervasızca tüketilmeye en açık alanın sanat olduğunu söyleyebilirim.
Müzik de bu sömürüye ve tüketime en yakın alan. “Artık iyi müzik çok az”
klişesini onaylarcasına son yıllarda kalitenin zorlandığı muhakkak. Bunun
bir sürü nedenini kitapta; Batı gözünden anlayabilirsiniz. Aynı zamanda
müzik özelinden güçlü (!) bir toplumun bireylerinin nasıl değişime ve erozyona
uğradığını da gözlemliyorsunuz. Ben romanı okurken sık sık kendi coğrafyamızı
düşündüm. Bizim geçirdiğimiz değişimi (neredeyse evrimi), fırtınalı yılları,
Özal dönemini, televizyonun, dijital teknolojinin ve internetin sosyal hayatımızı
nasıl da alt üst edip dilden başlayarak tüm kültürel yapımızı alabora ettiğini
ve bunun aslında ne kadar kısa bir sürede gerçekleştiğini hayret ederek
bir kez daha anımsadım. Bir zamanlar kaset dinlerken, Yüksekkaldırım’dan
yeni çıkan plakları takip ederken, İMÇ’de memleketteki tüm müstakbel şöhretleri
yakalamaya ant içmiş ağır ağabeylerin müzik dünyamıza bombalar hediye etmelerine
şahit olurken, Eurovision’la hop oturup hop kalkarken, gece evlerin bahçelerinde,
sahillerde ateşler yakıp sazlarla, gitarlarla şarkılar söylerken; birden
kulağımızda kocaman kulaklıklar, ellerimizde laptoplar ve minicik mp3’lerle
hayattan koparken bulduk kendimizi. Eskiden kahvelere, pastanelerle, çay
bahçelerine muhabbette giderken dostlarla, şimdi yeni nesil kahve dükkanlarında
bir başımıza dijital ekranla yarenlik ederken buluverdik. Ve bunların hepsi
çabucak oldu. Her şeyi fast tüketmemiz gerekiyor ya artık müziği de fast
tüketir hâle geldik. Bu yaşı ilerlemiş emekli yaşlı amca yakınması gibi
görünebilir. Ama doğrusu bu. Gerçek de bu. Ama iyisi bu mu bilmiyorum. Ben
hâlâ az da olsa kalmış plakçı vitrinlerine aç kediler gibi bakıyorum ve
çay bahçelerine giderken yanıma laptopumu almıyorum. Dünyayı kurtarmıyorum
belki ama dostlarımla bir iki kelam edebilme zenginliğini yaşıyorum. “İt
Kopuk Takımı” bana bunları düşündürdü ve unuttuğum tatlara döndürdü. Ama
her şeyden önemlisi yarattığı karakterler, çarpıcı kurgusu ve mükemmel anlatımıyla
“iyi ki okumuşum” dedirtti. Eh bizim de edebiyattan beklediğimiz bu değil
mi zaten?
İT, KOPUK TAKIMI
(A VISIT FROM THE GOON SQUAD)
JENNIFER EGAN
Hazırlayan: Övül Güçlü - Dipnot Kitap Kulübü
YAZAR HAKKINDA
Jennifer Egan 1962 yılında Chicago’da doğmuş, San Francisco’da büyümüştür.
University Of Pennsylvania’da İngiliz Edebiyatı okumuştur. Üniversitedeyken
bir ara Steve Jobs ile arkadaşlık etmiştir. Daha sonra St. John’s College’de
2 yıl geçirmiştir. Bu yıllarda kısa hikâyeler ve romanlar yazmaya başlamıştır.
Üniversite yıllarından sonra alakasız bazı işlerde çalışmıştır. Bazı hikaye
ve romanlarında bu işlerinin etkileri görülmektedir. Look at Me isimli romanı
2001 yılında “National Book Award” kazanmıştır. “A Visit From The Goon Squad”
isimli romanı ise 2011 yılında ABD’nin en prestijli ödüllerinden biri olan
Pulitzer’i kazanmıştır. Yazar New York Brooklyn’de yaşamaktadır.
KİTABIN YAPISI
Egan’ın özgün, akıcı ve başarılı dili; sağlam kurgu
ve teması yanında kitabının yapısı da bu ödülü kazanmasında çok etkili olmuştur.
Kitap 13 bölümden oluşmaktadır. Bölümlerin her biri teknik olarak birbirinden
farklı yapıda, farklı anlatıcıları olan, kendi içinde bir bütün halinde
yayımlanabilir şekilde oluşturulmuştur. Bir araya getirildiklerinde ise
bir büyük hikâyeyi tamamlamaktadırlar. Kitap ne tam bir roman ne de bir
hikâyeler toplamıdır. Kitap daha sonraları, müzikte olduğu gibi bir “konsept
albüm” olarak değerlendirilmiştir. Bilindiği gibi konsept albümler bir çok
şarkının ortak bir lirik temayı, bütünleyici bir tarz ve duygusallık çerçevesinde
bir araya getirilerek üretilmesi anlamını taşımaktadır.
Jennifer Egan bu kitabı yazarken fikir ve temada Marcel Proust’tan, etkilenmiş,
hatta arkadaşları ile birlikte altı yol Proust üzerine çalışmalar yapmışlar.
Yazar ayrıca kurguda da ABD de çok uzun seneler boyunca TV de yayınlanan
başarılı dizi The Sopranos’ dan etkilendiğini belirtmiştir. Egan kitaba
başlarken lineer gitmeyen, kronolojik bir romandan ziyade lateral gelişen,
zaman zaman iç içe geçen, bazen üst üste gelen bir yapı hayal etmiş. Dizi
izlemeyi seven bir insan olarak dizi yapısından esinlenmiş. “Dizilerde bazen
bölüm tek bir kişiye veya tek bir olaya odaklanır, izleyenler ana yapıyı
o an için unutur,” diyor bir konuşmasında. Dizilerde zamanda ileri geri
gidişlerin çokluğu ve bunun getirdiği canlılık da yazarı etkilemiş. Hatta
bir ara bir TV kanalı kitabı dizi yapmak istemiş sonra kalmış.
1970’lerde başlayıp geleceğe uzanan bir zaman parantezinde gelişen eserin
2020’de yer alan 12. Bölümü, çok ilginç bir şekilde, bir bilgisayar “Power
Point” sunusu olarak hazırlanmış. Yazarın http://www.jenniferegan.com adresindeki
“Great Rock and Roll Pauses” adlı bölüm tıklandığında bu sunumu izleyebilirsiniz.
Sonradan öğrenildiğine göre kitap birçok değerlendirmeden 4 yıldız almışken
bu bölüm yazara 5. yıldızı getirmiştir.
KİTABIN ADI VE GELİŞİMİ
Kitaba başlarken ABD de Hippiler sonrası Punk dönemine geçildiği zamanda
yani 1970 lerin ortasına doğru müzikle ilgilenen bir grup serseri gencin
maceralarını okuyacağını sanıyor insan. Devam ettikçe hiç de böyle olmadığını
gençlerin orta –alt ekonomik sınıftan, çoğunlukla ailesiyle sorunlar yaşayan,
büyük bölümünün etnik kökenleri farklı, kitapta kendi ifadeleriyle “ sarışın
ve zengin” olmayan, naif bir grubun var olma mücadelesini okuduğunuzu görüyorsunuz.
O halde kimdir bu serseriler? Buna geleceğiz…
Birinci bölümü okudum ikinciye geçince tamamen farklı bir hikâye ve zaman
kesiti ortaya çıktı, peki devam edeyim derken üçüncü bölümde yeni kişiler
göründü diğerleri yok. Kafam karışmaya başladı elime kağıt kalem aldım kim
o zaman kaç yaşında, kim kimle aynı yaşta diye problem çözmeye başladım.
Genellikle kronolojik ve doğrusal okumaya alışmış beynim zorlanmaya başladı.
Jennifer Egan’ın daha sonra okuduğum söyleşilerinde birçok okurun aynı sorunu
yaşadığını hatta belki de başa bir cins okuma kılavuzu koyulsun mu diye
düşündüklerini anlatınca yalnız olmadığımı anladım. Yine de elimde kağıt
kalem dönüp, dönüp tarihleri not ettim, kontrol ettim. Sonunda kitabı tam
olarak özümseyebilmek için ikinci bir kez okudum.
Okudukça öğreniyoruz ki konu değişim ve zaman. Yazar değişim ve zamanı anlatmak
için ortam olarak müziği seçmiş. Kendisine neden müzik diye sorulduğunda
yaygın olarak hemen herkesin müzikle ilgili olduğunu ve hayatının bazı dönemlerini
anlatırken müziğe başvurduğunu, ya da örneğin “bizim zamanımızın”, “bizim
gençliğimizin müzikleri” dediğini anlatıyor. Öte yandan müzikteki değişimlerin
anlatımında yıllarla ilişkilendirmenin de yaygın olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bugün bile TV de 400’ lü kanallarda 60’s, 70’s, 80’s hits vs gibi sınıflandırmaları
biliyoruz. (Genç bir kızla konuşurken bir bar adı vererek hıı.. oraya hiç
gitmem 5 yıl önceki müzikleri mi dinleyeceğim dediğinde ağzım açık kalmıştı.
Ben ise hala Beatles, Elvis hayranıyım).
Müzik, teknoloji ve zamanın gelişimi ortamında daha önce sözünü ettiğimiz
gençlerimize dönersek; bunların hippiliğin hız kestiği, yerine punk akımının
yerleşmeye başladığı 1970’lerin sonlarına doğru lise öğrencisi olduklarını
görüyoruz. Punk düzen karşıtı bir rock müzik türüdür. 1970 lerin ortalarında
kendi alt kültürünü oluşturmuştur. İfade özgürlüğü hareketi ve isyanıdır.
Giyim tarzı, felsefesi, edebiyatı, dansları ve görselliği ile belirmiştir.
Bu hareket mensupları işçi sınıfından gelir çoğunlukla işsizdir. Alkol ve
uyuşturucu kullanımı yaygındır. Birçoğu bu nedenle ölür veya intihar eder.
Gençler gruplar halinde “Sahne” dedikleri müzik hareketleri yaratırlar.
Bizim kahramanlarımızın da aynen sahnesi vardır. Şarkılar bestelerler, felsefelerine
uygun sözler yazarlar, aralarında gerçekten yetenekli müzisyenler vardır.
Kitabın İngilizce adı olan “A Visit from the Goon Squad” daki “Goon squad”
terimi bir mekânı, bir topluluğu tahrip etmek üzere parayla tutulmuş bir
gürûh anlamına gelmektedir. Kitapta “goon” metaforik olarak “zamanın yıkıcılığını”
ifade eder. Kitapta “A’dan B’ye” olarak adlandırılan zaman dilimi gençlikten
erişkinliğe geçiş sürecine atıfta bulunur. Bu süreçte gençlik hayallerini
ve değerlerini korumak isteyenler toplum dışına itilir; yükselmek uğruna
ödün verenler ise, zamanın yıkıcılığını göğüslemek zorunda kalırlar.
KAYNAKLAR: A Conversation With Jennifer Egan, by Robert Alford, Pop
Matters 20 Feb 2012-Jennifer Egan talks with Greg Sanders at Google, 8/29
Dipnot Kitap Tanıtım Sayfası
|
|
A ile B arasında
A. Ömer Türkeş 28-08-2012
http://www.sabitfikir.com/
'İt Kopuk Takımı' kısa hikayeler toplamı tarzında kurgulanmış
bir roman. Belli bir merkezi, öne çıkan bir roman kahramanı yok. Anlatının
odaklandığı kişilerin ve anlatıcı sesin sürekli değiştiği çok merkezli bir
roman.
Jennifer Egan 1970'lerin San Fransico’sunda başlayıp 2020'lerin New York’unda
sonlanan İt Kopuk Takımı'nda bir takım ideallerle yola çıkan müzik tutkunu
gençlerin düzenle kaynaşmasının hikayesini anlatıyor.
İt Kopuk Takımı dördüncü romanı olmasına rağmen Jennifer Egan’ın Türkçeye
çevrilen ilk romanı. Kısacası tanımadığımız bir yazar ama 21.yüzyıl Amerikan
edebiyatının yükselen yıldızlarından birisi olarak gösterilen Egan ismini
önümüzdeki yıllada sıklıkla duyabilirsiniz. The Invisible Circus (Görünmez
Sirk)(1995), Look at Me (Bana Bak)(2001), The Keep (Saklamak)(2006), İt
Kopuk Takımı (2010) adlı romanlarının yanı sıra Emerald City (Emerald Şehri)(1993)
ve Black Box (Kara Kutu)(2012) adlı iki de öykü kitabı yayımladı.
Jennifer Egan 1962 Chicago doğumlu. Yüksek öğrenimini
Pennsylvaniya Üniversitesi, St. Johns Koleji ve Cambidge Üniversite’sinde
tamamlayan Egan, 1987 yılında New York’a yerleştı ve yazarlık eğitimi almaya
başladı. Geçimini temin etmek için bir dizi tuhaf işe girdi; Dünya Ticaret
Merkezi’ne catering hizmetleri veren bir firmada, uluslararası davalara
bakan bir avukatlık şirketinde, önce bir kontesin yanında sonra casusluk
teşkilatı OSS’de özel sekreterlik görevinde çalıştı. Öğrencilik yıllarında
Çin’i, Sovyetler Birliği’ni, Japonya’yı ve Avrupa’nın hemen her ülkesini
dolaşmış ve gezilerinden edindiği izlenimleri 2005 yılında yayımlanan ilk
romanı The Invisible Circus (Görünmez Sirk)' ta kullanmıştı. Öykü ve romanlarına
iş hayatı ve casusluk dünyasındaki tecrübelerini de yansıttı. Look at Me
(Bana Bak) romanıyla 2001 National Book ödülü finalisti olan yazar 2009
NAMI Üstün Medya Ödülü'ne layık görülmüş, İt Kopuk Takımı romanıyla 2011
Pulitzer Ödülü'nü, National Book eleşirmenler ödülünü ve LA Times Book Prize’i
kazanmıştı. Ayrıca New York Times Magazine için 2002’de sokak çocukları
üzerine yazdığı kapak hikayesiyle Carroll Kowal Gazetecilik Ödülü’ne de
değer bulundu.
Zaman hızla akarken İlk bölümde kleptomanik Sasha ile bir terapi seansında
karşılaşıyoruz. Müzik yapımcısı Bennie Salazar’ın sekreterliğini yapan genç
bir kadın. İkinci bölümde sahne alan Bennie Salazar ise 44 yaşında, işini
seven, karısından boşanmış, kafa bulmak için altın tozu çeken bir adam.
Hikayenin nereye evrileceği hakkında tahmin yürütmete zorlanırken, üçüncü
bölümde romanın bakış açısı, zamanı ve mekanı, aslında bütün atmosferi değişiyor.
Geriye, 70’lerin sonuna dönüyoruz. Bennie ve arkadaşlarının San Fransisco’daki
gençlik yılları. Benny Alice'e aşık, Alice Scotty’e. Scotty ise Jocelyn’nin
peşinde. Ne var ki Jocelyn’in aklı kendisinden iki kat yaşlı müzik yapımcısı
Lou tarafından çelinmiş. Amatörce müzik yapan gençlerin çoğu orta sınıf
-hatta dar gelirli- ailelerden geliyor. Kendilerini, isyanlarını müzikleriyle
ifade etmek istiyorlar. Onlar punk çağı çocukları…
Sonraki bölümlerde hikayenin Bernie tarafını yine bakış açısı değişiklikleri,
zamansal sıçramalar ve mekansal değişimlerle işlemiş Egan. 10'uncu ve 11'inci
bölümlerde bu kez Sasha ve arkadaşlarına çeviriyor yönünü. Roman kahramanlarıyla
birlikte çok geniş bir coğrafyaya uzanıyor, zaman zaman heyecanlı anlar
yaşıyoruz. Ancak romanın ana teması geçip giden zaman olunca, yaşlanan,
hastalanan, depresyona giren, kaybeden, intihar eden insanların hayatlarını
izlemenin bıraktığı duygu da hüzün oluyor.
12'inci bölüm ise gerçekten şaşrtıcı. Roman kişilerinin hayatları ve birbirleriyle
ilişkileri 75 sayfalık bir PowerPoint çalışmasına dökülmüş. Hikaye 2020’nin
New York’unda noktalanıyor. "Jennifer Egan'ın üç kuşağı içeren San Francisco
destanı İt Kopuk Takımı, romantizmden ve punk gençlikten ideallerini satan
insanlar çağına uzanan bir macera."
Popülerlik ve Edebiyat
Öncelikle romanın ismiyle başlayalım eleştirmeye. İt Kopuk Takımı ismi yazarın
roman karakterlerine uygun gördüğü bir sıfat değil. Zaten kitabın orijinal
ismi de farklı. A Visit From the Goon Squad'daki başıbozuk, tedhişçi gürühtan
kasıt insanlar değil; zaman. 1930’lar Amerikan İngilizcesinde “goon squad”
grev yapan işçileri dövmek, grevi kırmak için gönderilen serseriler için
kullanılırmış. Jennifer Egan da zamanın yıkıcılığına, gençlerin idallerini
kırma gücüne dair bir hikaye anlatmak istemiş. Zaten roman içinde bunu işaret
eden diyaloglar da var. Evet, belki de her devirde, her toplumda ortaya
çıkan bir olgu; zaman genleri dövüyor, insanları çürütüp tüketiyor, değerleri
yozlaştırıyor. İt Kopuk Takımı'ndaki karakterler de kurtulamayacaklar zamanın
elinden. Her biri bir tarafa savrulacak. Gençlik ideallerini korumak isteyenler
toplum dışında kalırken, zamanın kudretine biat edip ayak uyduranlar yükselecekler.
Scotty’nin Bernie’ye sorduğu soru hikayenin düğüm noktası: “A ile B arasında
ne olduğunu bilmek istyorum. A, ikimizin aynı kutupta olduğumuz, aynı kızın
peşinde olduğumuz zaman. B ise şimdi.” Bernie bir klişe ile yanıtlayacaktır
Scotty’i; “Köpek gibi çalıştım.” Sadece bu diyalogdan kalkarak 12 Eylül
sonrasına dair, bizzat tanıklık ettiğim çok sayıda 'yükseliş' -aslında modern
Faust hikayesi hakkında- konuşabilirim. Elbette bu yazının konusu değil,
ancak Egan’ın iyi bir çıkış noktası yakaladığının da göstergesi. Ne var
ki bu noktayı yeterince işlediğini, söz konusu noktaya yeterince odaklandığını
söyleyemiyorum.
İt Kopuk Takımı kısa hikayeler toplamı tarzında kurgulanmış bir roman. Belli
bir merkezi, öne çıkan bir roman kahramanı yok. Anlatının odaklandığı kişilerin
ve anlatıcı sesin sürekli değiştiği çok merkezli bir roman. Her bölüm bir
başka bakış açısından verilmiş. Zaman ileri geri gidip geliyor ama geçmişteki
duygulardan ziyade kişilerin şimdiki zamandaki ruh halleri öne çıkıyor.
Daha doğrusu zaman ve insan arasındaki ilişkiyi yakalamak istemiş Egan.vermek
istediğ Doğrusal akmayan, geçmişi, bugünü ve geleceği bir arada barındıran
bir zaman algısı. Zamanın akışına müzik eşlik ediyor; zamanla değişen müzik
estetiği, yeni parçalar, yeni müzikler, yeni şarkıcılar ve bütün bunların
bireyin bilincindeki yansımaları… Müzik endüstrisine dokuyor ama endüstrinin
sunumu çok yüzeysel. Egan’ın göstermek istediği, değişim olgusu. İnsanın
zaman içindeki değişiminin yönü. Nereden başlayıp nereye geldiğimiz.
Bu tarz romanların genellikle sağlam bir kurgu gerektirdiğini biliyoruz.
Oysa İt Kopuk Takımı'nda kurgunun dağınıklığı dikkat çekici. Yazar karakterden
karaktere, zamandan zamana geçerken sanki sadece içinden gelen sesi dinlemiş,
dilediği karakteri, dilediği zamanı anlatmış. Romanın belli bir hedefi de
yok, sonu da yok. Her bir bölüm sanki ayrı bir hikaye. Hikayeleri ana hikayeye
bağlayan karakterlerin kesişen hayatları ve saatin 'tik tak'ları…
Hayat hikayesinden yaptığım değerlendirmeyle, 1995 yılında yayımlandığında
kimsenin ilgisini çekmeyen The Secret Circles (Gizli Çemberler)'ın popüler
bir Holywood filmine kaynaklık etmesinin ve New York Times Magazine’deki
yazılarının Jennifer Egan’ın yükselişinde önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.
Popüler kültür araçlarının yarattğı sürpriz bir görünürlük ve patlama onunkisi.
İt Kopuk Takımı'nın bu kadar tutulacağını kendisi de tahmin etmiyormuş zaten.
Bu sayede bundan sonraki kitaplarının da geniş bir kitleye ulaşacağını umut
ediyor. Hep birlikte göreceğiz.
Başrolde rock müziği: İt kopuk takımı
Kahraman Şahin - 17/11/2012
http://yesilgazete.org/blog/
Belli karakterler, o karakterler çevresinde gelişen öyküler,
geçmişe, şimdiki zamana gidiş gelişler ve yakın gelecekte olacaklar. Genelde
New York’ta yaşanan hayatlar ancak söz konusu olan bu kadar geniş bir zaman
olunca, yakın çevreyi aşarak Avrupa hatta Afrika’da geçen öyküler. Hayır
bu bir öykü kitabı değil ama kurgu bu formu kullanarak hayatları roman haline
getiriyor. On üç bölümün her birini ayrı bir öykü gibi okumak mümkün, ama
her biri bittiğinde diğer bölümde hangi zamanda ve bu kez kimin hayatında
olacağınızı merak edeceğinizin de garantisi var.
İt Kopuk Takımı - Jennifer Egan (Pegasus, 2012)
Egan bu öykülerin bir kısmını daha önce New Yorker ve Harper’s gibi dergilerde
yayınlamış. Yine de Laura Miller’a verdiği röportajda* bunun bir öyküler
kitabı değil roman olarak anılmasını tercih ettiğini söylüyor. Çok da iyi
ediyor çünkü birbiriyle bağlı bu kurgu, roman örgüsünde gelişiyor.
Bu alışılmadık ve özgün kurgu, bu romanın 2010 yılında Ulusal Kitap eleştirmenleri
ödülünü, 2011’de de Pulitzer Roman ödülünü almasını sağlamış. Rock müziği
ön planda ve bir şekilde müzik dünyasına yorumcu, yapımcı, asistan gibi
roller ile bulaşmış insanların yaşadıklarını yaratıcı ve merak uyandıran
bir örgüyle aktarıyor Egan.
Kimse başrolde değilse de Bennie Salazar ve Asistanı Sasha kurguda biraz
daha baskın. Ne Bennie’yi ne de Sasha’yı bunca karmaşık örgü içinde basit
birer kast olarak görmüyoruz. Gençlikleri, aileleri, aşkları, kötü alışkanlıkları
ve hayatlarını nasıl kurduklarını gelecekteki kendilerini sosyal ve psikolojik
olarak nasıl var ettiklerini ayrıntılarıyla anlıyoruz.
Tüm bunlar olup biterken, bir cümle ötede yıllar sonrasına ait bilgiler
şaşırtıcı, bazen de şok edici bir biçimde gözlerimizin önünden geçiyor.
İçinde yaşadığımız Mel Brooks’un “Çok Ama Çok Fazla Sinirliler İçin Psikonörotik
Enstitüsü” tadındaki toplumsal ortamdan sizi sıyırıp içine alacak, iki ay
kadar önce ülkemizde Pegasus yayınlarından çıkan bu romanı okuma listenize
almanızı öneriyoruz.
Yazar Jennifer Egan 1962, Chicago doğumlu, Brooklyn’de yaşıyor. İngiliz
edebiyatı eğitimini Pensilvanya Üniversitesinde yapmış. Başlangıçta çeşitli
dergilerde kısa öyküler yazmış, daha sonra bu kısa öykülerini topladığı
bir kitap ve dört roman yayınlamış Bunlardan “Look at me” “Ulusal Kitap
Ödülleri”’nde finale kalmış. Daha sonra bir çok edebiyat ödülünün sahibi
olmuş. Bir de magazin bilgisi: Bir süre Steve Jobs ile çıkmışlar.
|