Tarık Dursun K.

Rızabey Aileevi
Hasangiller

Tarık Dursun K.


Anasayfaya
Eleştiri sayfasına


 

Editörün Notu:
İzmirli yazar Tarık Dursun K. eserlerinde İzmir'in, cana yakın, verici, sevgi dolu insanının portrelerini çizer.  Kendisi sade insanın meşakkatli dünyasından geldiği için öykülerindeki kişiler  canlı, mizah yüklü,  inandırıcıdır, ..  Tarık Dursun K. "Gençliğimde kunduracı çıraklığı, otobüs biletçiliği yaptım. Hikâyelerimiz çatısında, oraların kokusu vardır. der." Rızabey Aileevi" ve "Hasangiller" adlı öykü kitaplarında İzmir'in  Karataş semtindeki eskiden çok fakir Yahudilerin oturduğu "yahutane" denilen yanyana  tek odalardan oluşan, virane binalarda yaşayan işçilerin, çırakların, genç kızların, kabadayıların iç içe geçen hikayelerini anlatır.


 

Tarık Dursun K.

http://www.gramerimiz.com/yazi/roman-yazarlari

Hikaye ve roman yazarı. İzmir’de doğdu. Ortaokul öğreni­minden sonra hayata atılarak çok çeşitli işlerde çalıştı. Gazetelerde çalıştı (Son Havadis, Pazar Postası, Yenigün, Ulus, Vatan, Milliyet), sekreter yardımcılığı yaptı, kitap ta­nıtma yazıları yazdı. Bir ara senaryo yazarlığı ve rejisörlüğü yaptı. Milliyet Yayınlan’nı yönetti.

Sanat hayatı hikaye ile başlar (1947). Sonra, 1949-1954 yıl­ları arasında Kaynak ve Varlık dergilerinde şiir denemeleri­ni yayımladı. 1954′ten sonra hikâyeciliğe başladı. Eserlerin­de İşçilerin, dargellrii memurların ve esnafın hayat mücadelesini anlatır. Şiirli dili İle ve değişik konularla dikkat çek­miştir. Yazılarında Tarık Dursun K. imzasını kullanır.

Hikaye Kitapları:

1. Hasangiller (1955), 2. Vezir Düşü (1957), 3. Güzel Avrat Otu (1960), 4. Sevmek Diye Birşey (1965), 5. Yabanın Adamları (1966), 6. 36 Kısım Tekmili Bir­den (1970), 7. Bağ riyan ık Ömer ile Güzel Zeynep (1972), Bahriyeli Çocuk (1976), 9. İmbatla Dol Kalbim (1982).

Romanları:

1. Rıza Bey Aile Evi (1957), 2. İnsan Kurdu (1959), 3,! Sabah Olmasın (1967), 4. Denizin Kanı (1968), 5. Kopuk Takı-mı (1969), 6. Gün Döndü (1974), 7. Kayabaşı Uygarlığı’nın Yükselişi ve Birdenbire Çöküşü (1980), 8. Alçaktan Uçar Güvercin (1980).

Diğer eserleri:

1. Devriâlem (1951), şiirle, Cengiz Tuncer ile birlikte), 2. Deve Tellâl, Pire Berber… (ma­sallar, 1980), 3. Bir Küçücük Aslancık Varmış (masallar,, 1980), 4. Hoşçakal Çocuk (çocuk romanı, 1980), 5. Ünlü Sinema Rejisörleri (T-Kakınç adı ile, 1963), 6.Bir Damla Kan Bir Damla Petrol (inceleme, 1965), 7. Aşkın Dünü Bugünü Yarını (senaryo, 1966), 8. Haritada Beş Nokta (röportaj, 1980), 9. Ezop Masalları (1966), 10. Taşbasması (1972, halk hikayeleri), 11. Molla Kendini Kolla (1969′da oynandı, oyun). Güzel Avrat Otu ile 1961 Türk Hikaye Armağanı’nı, Yaban’ın Adamları ile de Sait Faik Hikaye Armağanı’nı (1967) kazandı. Ömer İle Güzel Zeynep hikayesi İle Deniz’in Kanı ve Alçaktan Uçan Güvercin romanları Yücel Çakmaklı tarafından televizyon filmi yapıldı (1979,1980,1981).


Onur Konuğu Tarık Dursun K:

İzmir
12.02.2010 - 17:57

http://blog.milliyet.com.tr/

Bir öykü ki, dağlar taşlar dayanmaz. Bir öykü buluşması ki, değme gönülleri, çocuksu deryalara götürür, ilk sanat heyecanını yaşar ve yaşatır. Bir edebi akım ki, gönülleri fetheder ve İzmir’i İzmir yapan “Öğe” lerin başında gelir. Bir sanat şölenidir ki, ” sanata gönül verenleri şenlendirir. İşte, İzmir bu sanat gününde, 9 . İzmir Öykü günleri adı altında düzenlenen törende, el ele, ruh ruha gelerek kaynadı, coştu, buğulu gözlerin ardında muhteşem sanat yapıtını birlikte ortaya koydu ve birlikte akışladı, alkışlandı.

Evet. Herkesin bir öyküsü vardır. Bir de onu yazan ellerin sahibesini tanımak elzemdir. İşte İzmir’liler bu güzel ve ulvi günde, Konak Belediyesinin ev sahipliğinde Eşrefpaşa Akçiçek Kültür Merkezinde toplandılar, Dünya öykü günü bildirgesinin okunuşu ile şölen başlamış oldu. İzmirliler bu muhteşem olayı, koltukları doldurarak, koltuklardan taşarak izlediler.

İzmir Edebiyatçılar Derneği, Ege Kültür Vakfı, T.Yazarlar Sendikasıyle, T.PEN İzmir temsilciliklerinin katkıları ile Eşrefpaşa’daki salonu dolduranlara, Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan,: “öykü günlerinin gelecek yıl uluslar arası etkinlik ile kutlanacağını ve bundan böyle bir yıl ulusal, bir yıl da uluslararası öykü günleri geleneğinin başlatılacağını söyledi. Tarık Dursun K’yı konuk etmekten büyük bir onur duyduklarını belirten Başkan Tartan,” Bu yılki Öykü Günleri’nde en büyük sevincim, onur konuğu olarak çok önemli bir yazarımızı, edebiyat ustamızı,Tarık Dursun K’yı seçtik. Tarık Dursun K’nın edebiyat, sinema ve sanatın birçok alanına katkılarından hep akıllarımızda kalan yalnızlık, yoksulluk, garip insanların dramlarını, ve bunlarla yükselen bir umudun, heyecanın, sevginin basamaklarını bulduk. Tarık Dursun K’nın satırları Cumhuriyet gibi hep güzel satırlardır. Bugün öteki Türkiye’yi, sadaka kültürünü, belli sancıları, toplumdan kopuşları yaşadığımız bir süreçte, Konak Belediyesi olarak Tarık Dursun K’nın duygu ve iletişim kaynakları aracılığıyla mesaj vermiş olmuyor muyuz? “dedi

Daha sonra,Tarık Dursun K. Romanlarından uyarlanmış filmlerden oluşan kolaj gösterisi ilgiyle izlendi ve Tarık Dursun K. Onur Ödülü Töreni gerçekleştirildi. Tarık Dursun K. Onur Ödülü’nü Başkan Tartan’ın elinden aldı. Tarık Dursun K. ‘’ Bir Öykü Bir Öykücü ‘’ başlıklı söyleşiye katıldı.‘’Dostları Tarık Dursun K. ‘yı Anlatıyor’’ adlı panelde Namık Kuyumcu yönetiminde Remzi İnanç, Halit Kakınç, Aydoğan Yavaşlı ve Ayşem Kalyoncu konuştu

. “Tarık Dursun K.’nın Öykü Dünyası” başlıklı panelde Feridun Andaç, İbrahim Oluklu, Özlem Fedai, Mehmet Atilla yer alırken, Leyla Ruhan Okyay, Hürriyet Yaşar, Ayça Bilgin “Üç Öykü Üç öykücü” adlı etkinlikte, Şükran Yücel, Mine Söğüt, Emel Kayın “Öyküde Bir Anlatım Olanağı olarak Meydan Panelinde bir araya geldi.

Etkinlikler Pazara gününe kadar devam edecek. Ahmet Mekin, Eşref Kolçak, Doğan Hızlan Jalkin Çelik’in katılacağı söyleşilerde “Üç öykü, üç öykücü” konularında konuşmalar yapılacak.

Konak Belediye Başkanının bir açılıştan, bir açılışa koşmasının enerjisini nereden sağladığını öğrendik. Panellere ara verildiğinde, kalkıp caddeden saparak küçük bir dükkana girdiğini gördük.Peşinden de yanından ayırmadığı meclis üyeleri de vardı. Başkanı, ilk defa bu kadar iştahla köfte yerken gördük. Meğersem dostlarına, gizlice köfte partisi vermeyi düşünmüş Tartan. Orada bulunan Meclis üyeleri Yunus Gül, Ceyhan Yücelmiş, Erol Özaydıncık, Ahmet Nejat, Mesut Ak, Hulusi Erdoğmuş, Cumhur Şarolgun ve Mustafa Kıraytun’un da hazır bulunduğu “Köfte partisi” ile ortalık hem şenlendi, hem karınlar doydu, hem de moral bulunarak enerji de sağlanmış oldu.

Tarık Dursun K ile sohbet için sıraya girenlerin çoğunluğu, genç kızlardı. Resimlerken de “ Hadi, hadi, işin iş, diye fısıldadık kendisine. Olmayan bıyıkları altından güldü “ Git Allahasen! “ kabilinden. Kızlar, Akla gelmeyen sorular sordular. Resim çektirme yarışlarına girdiler. Tarık Dursun K şöyle diyordu onlara: “ İyi bir tiyatro izleyicisi değilim, sinemada iyi bir oyuncu tipi var mı, bunu ararım. Sinema, benim için kutsal, Sahne ve sinema oyunculuğu farklı şeylerdir.İyi bir sinema oyuncusu olmak için, iyi yönetmene sahip olmak gerekir.

Yazı veya romanınız bittiği zaman, tribüne çıkıp sahaya bakabiliyorsanız, mutlu sayılırsınız. Gençliğimde kunduracı çıraklığı, otobüs biletçiliği yaptım. Hikâyelerimiz çatısında, oraların kokusu vardır. Madem görüyorsunuz, yazacaksınız. Devran dönüyor. Duraklarsanız sizi ezer geçerler. Ben bile, bazı yazıları çabuk çabuk yazıyorum, vakitler bitmeden, acele ediyorum. Niye acele de ediyorum, benden önce de yazan olmasın diye…”

Bu son satırlar, blog yazarları arasındaki rekabete ne kadar benziyor.

Ört ki, ölem!

 

 

Tarık Dursun K'yı anlatmak

http://www.haberkapisi.com/

15.02.2010 09:26

Tarık Dursun K. dendiği zaman eski sanatçılar, basın mensupları, yazarlar önce bir saygı ile bakarlar. Yeni nesilden okumaya meraklı olanlar ise Tarık Dursun K. ismini hem çok eskilerden duymuşlardır hem de edebiyata olan meraklarından en az bir romanını kütüphanelerinin baş köşesine koymuşlardır.

Bugün yazarlık hayatımın belki de en zor yazısını yazıyorum. İzmir Konak Kültür Merkezi, 1213-14 Şubat'ta "Öykü Günleri" düzenleyeceklerini bildirmiş, beni de konuk konuşmacı olarak davet etmişlerdi. Günler su gibi akıp gittiğinden 12 Şubat dün geldi çattı.

Tam 12 yıldır köşe yazarlığı yapan ben "Öykü Günleri"nin onur konuğu Tarık Dursun K. için konuk konuşmacı olarak tek satır yazamamış olduğumu o gün fark ettim. Belki 50 kere bilgisayarın başına oturmuştum. Belki defalarca bu süre zarfında zaten ezbere bildiğim hayatını bir kez, bir kez daha okumuştum. Ama nafile...! Her nedense parmaklarım bilgisayarın tuşları üzerine geldiği an, her defasında düşüncelere daldım daldım gittim.

Tarık Dursun K. ile ilgili hangi anımı anlatsam...?

Soyadını K. olarak kısaltmasının sebebini bilir misiniz?
Kardeşi Faruk Kakınç'la beraber girdiği bir yarışmada soy isimlerinin karışması olayından sonra Tarık Dursun karar alır ve sadece K. olarak yazılarını yazmaya devam eder.

Yani soyadının açılımı aslen Tarık Dursun Kakınç'tır.

Tabi birçok kimse (özellikle yeni nesil) kendisini "Kim 500 Milyar İster?" yarışmasından da hatırlayacaktır. Ayrıca bu soyadı yüzünden yarışmacının milyarlarca lirayı kaybetmesini de hatırlayacaklardır.
Kenan Işık'ın sunduğu programda sorarlar, "Ünlü edebiyatçı Tarık Dursun K'nın 'K' açılımı nedir?"

O saate kadar her soruya anında yanıt veren ve 500 milyar ödüle yaklaşan yarışmacı yanıtı bilemez. Herhalde Tarık Dursun K'yı da eminim o günden sonra hep hatırlayacaktır.

İzmir Konak Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu bu anlamlı günde, arabaya binip ödül törenine gidene kadar da yol boyunca yine düşündüm durdum.

Böyle büyük bir yazar için ne söylenebilir, kütüphanelere sığmayan ödüllerine layık nasıl bir konuşma yapılabilir? Tanımadığın bir insan için konuşmak, klişe laflar söylemek halbuki ne kolaydır değil mi?

Peki ya o kişi dayınız ise...? Böyle ünlü bir edebiyatçının yeğeni olmanın ağırlığını sizlere anlatabilmem mümkün değil. Hele onu anlatacak olan konuşmayı yapmak zorunda olmanın, ona layık 'yazar' bir yeğen olabilmenin zorluğunu sizlere nasıl anlatsam?

Tam 12 yıldır köşe yazarıyım. Biliyor musunuz, henüz bu yıl dayımın gözünde yazar olabildim dersem sanırım duygularımı sizlere daha net aktarabileceğim. Bana şans dileyin lütfen!


Foçalı Tarık Dursun K.

http://www.ascifok.com/default.asp?sayfa=10&id=277

Anısı Kalır'dan; "Gidiyordu, yeşil bir manto vardı sırtında. Yakaları kalkık ve beli dardı. Kuşağını iyice sıkmıştı. Ayakkabıları makara topukluydu." Çağrışım yapıyor başka hikayelerinin farklı satırlarından, bu makara topuğa takıldım bir kere!

Telefona sarılıp nedir bu "makara topuk" diyorum, yumurta topuk gibi bir şey mi? Her zamanki nükteli sesiyle "siz kadınlar nasıl bilmezsiniz, yüksek topuğa denirdi o!" Hafiften şaşırmış gibi görünen bir tını sanki.

Haklı, biz bilmezsek kim bilecek!

Mizah yeteneğinin çok yakıştığı bir usta Tarık Dursun K. Günlük yaşamın içine, bile isteye sokulan mizahi davranışlar herkese yakışmaz, ille de espri yapacağım diye zorlama kurmacalar yapan insanlara hiç benzemez o. Onu seyrederken de, dinlerken de uyanık ve tetikte olmalısınız. Yok öyle yağma kendi halinize kalamazsınız Tarık Dursun K' nın bulunduğu bir ortamda. Büyük Usta, kendi dinamizminin içine alıverir sizi bir süre sonra...

Ben Tarık Ağabeyin gençliğini bilmem, daha ileri, orta yaşlarını da bilmem! Hepi topu beş altı yıldır tanışıklığım, yani yetmişli yaşlarıyla Foça aşkının buluşturduğu bir serüvenci kesişmesi bizimki. Hoşlandık karşılıklı, sevdik de... Bir zeytinyağlı yaprak sarmasının iki ısırıklık hatırıyla başlamıştı yarenliğimiz. O vakitler Küçükdeniz'deki Ahmetgiller'in o dar kedili sokağındaydı evi. Sonra sattı, merdivenlerini beğenmez olmuş, biraz da uzak mı kalıyormuş çarşıya...

Bir zaman, itinayla sarılmış asma yaprağı sarmaları ve A4'e yazılmış kısa köşe yazıları gitti geldi aramızda. Zeytinyağlılarımın lezzeti konusunda pek ip ucu vermedi, sanki biraz, yağını tuzunu eksik mi koyuyordum? Dokunmasındı amacım... Hafif sütlü tatlılarıma sanki daha bir yakındı, yakın. Portakallı kedi dili tatlımı beğendi galiba geçenlerde.

Şimdi Nargileci Mehmet Efe'nin sokağında oturuyor. Çarşıya, Foça Belediye Meydanı'na daha yakın. En çok, yemek konuşuyoruz buluştukça. Beni şaşırtan bir yeme içme merakı var. Pişirmekle değil elbet, tatma faslından ve muhabbetten çok hoşlanıyor, kim hoşlanmaz? Değişik ve lezzetli Ege yemeklerini seviyor, rahmetli annesinin yaptığı domat bastı tarifini vermişti geçen sene. Benim de ilk domat bastımdır o.

Yazabilmek için bilmek gerek. Otu, ocağı, hububatı, harmanı, mezeyi hele de balıkları iyi bilmek gerek. 1930'ların, 40'lar, 50'ler ve sonrasının tanığı Tarık Dursun K.'nın, hikayelerinde bana en cazip gelen; lezzet betimlemeleridir. Sofraları, mutfakları , eski zamanların sokak başı esnaf lokantalarının nadide tadımlıklarını tasvirindeki ustalık, onu daha can kulağıyla dinlememe vesiledir.

Anısı Kalır'dan: "Ve zengin gazinolarında trança şiş, çipura ızgara yapılır, müşterilere sunulurdu." (..ve pilaki, kırmızı pancar turşusu, fava, tek midye dolması, tek yaprak sarması, Arnavut ciğeri, bir kesim beyaz peynir, roka salatası, söğüş baş eti ve sıcak sıcak sardalye tava. Karafaki rakı. İki buçuk lira yeter çocuklar!)

Yitik Nergisler Söylencesi'nden; "Arpa, buğday, kara çavdar hep ekilirdi; hep büyük sap verir, hep vakti zamanı gelince par par oraklarla biçilirdi, harman savrulurdu. Bura insanı akıllı insandı, soylu insandı. Buğdayı koca değirmen taşlarının altına verip un ufak etmesini bilirdi. Kadınları topraktan fırınlarda güzel kokulu, nar yarığı göbekten kıpkırmızı ekmekler pişirmesini bilirdi."

Buyrun işte, yeme içmeye gönül verenler okusa keşke! Öylece aniden, hikayenin içinde doğal, yani olması gerektiği gibi. Öyküye inat hikayeci o!

Ne anlamlı bir ödül töreniydi o öyle. Ustaya yakıştı.

Aşçı Fok

Nurdan ÇAKIR TEZGİN

 
>

Valid HTML 4.01 Transitional

Valid CSS!