| Düş bir gerçektir Eren Arcan“Emerson kütüphanenin büyülü ruhların barındığı sihirli bir mekân olduğunu söyledi. Büyülü ruhlar çağırdığımızda uyanıyorlar. Açılmadan, öylece duran bir kitap kelimenin anlamıyla geometrik bir şekilden başka bir şey değildir. Bir cisim… Şeylerin arasında bir şey… Kitabı açtığımızda, kitap kendini okura teslim ettiğinde estetik bir olay gerçekleşir. Hatta aynı okur için, aynı kitap değişir, çünkü biz değişiriz, çünkü biz, “dünün insanı bugünün insanı değildir, yarının insanı da olmayacaktır.” diyen Heraklitus’un ırmağıyız. Durmadan değişiyoruz, her kitap okuyuşumuz, her kitabı yeniden okuyuşumuz, yeniden okuyuşumuzun anıları, metini yeniden yaratır. Metin de Heraklitius’un değişen ırmağıdır.”(J.L. Borges Yedinci Gece |
Borges’in Öteki, Borges ve Ben, Yedinci Gece, İlahiyatçılar adlı öykülerinde kullandığı Almancada çift yürüyen anlamına gelen “doppelganger” - ikiz kişilik teması, yazarın gözde temalarından biridir. Aynı tema Poe’nun “William Wilson” adlı öyküsünde ana karakterin vicdanı olarak önümüze çıkar. Stevenson’ın Dr. Jekyll ve Mr. Hyde eserinde ikiz kişilik bu kez ana karakterin karanlık yüzü olarak görünür.
“Borges ve Ben” adlı yazısında, yazar, kendi kişiliğinin ikili yanını özel ve topluma açık olarak ikiye ayırır. Kişiliklerinin aralarındaki farklıları da şakacı bir dille anlatır. Kendisi Buenos Aires sokaklarında dolaşır. Kum saatlerini, haritaları, on sekizinci yüzyıl baskılarını sever Borges ise bunları paylaşır ama bunu bir oyuncu gibi sahtekârlıkla yapar.! Borges onun nefret ettiği her şeydir. Şöhret, fotoğraf çektirmek, röportaj vermek, görüş bildirmek, başarı/başarısızlık… “Ben” benliği ise onun özel olan tarafını ve gerçek olanı ifade eder. Çünkü diğer öbür şeyler “Ben” için gerçek dışıdır.
“Yıllar önce kendimi ondan kurtarmaya çalıştım ve kentin uzaktaki yoksul mahallelerinin efsanelerinden, zamanın ve sonsuzluğun oyunlarından kaçtım; fakat bu oyunlar artık Borges’in bir parçası ve ben yine başka şeyler düşlemek zorundayım. Ve hayatım böylece bir kaçışa dönüştü ve her şeyi kaybediyorum ve her şey unutuluşa ya da ötekine bırakılmış durumda.
"Bu sayfayı hangimiz yazıyor bilmiyorum.”
Öteki öyküsünde de bu kez ikilik, geçmişin genç Borges’iyle, bugünün yaşlanmış Borges’i arasındadır. 1969 yılında Borges bir parkta 1918 yılının Borges’i ile karşılaşır. Genç Borges idealist, atak, toplumcu; yaşlı Borges ise dingin, gerçekçi ve bireyseldir. İkisi de birbirlerinden farklılaşmış olmakla beraber yine de birbirlerine benzerler. Ancak birbirlerinin karikatürü gibidirler. Yaşlı adam gencin kendi gençliği olduğundan emindir çünkü onu zamanında yaşamıştır. Ama genç adam onun kendi yaşlılığı olduğunu kabul etmez. Kendisinin sadece bir rüya görmekte olduğunu iddia eder
Borges kendi gencine Heraklitius’un zaman ve değişim üzerindeki düsturundan söz eder. “Bir insan aynı ırmakta iki kere yıkanamaz. Dünün insanı bugünün insanı değildir; bugünün insanı yarının insanı da olamaz. Cenevre’de ya da Cambridge’deki şu bankta oturmuş olan biz ikimiz belki de bunun kanıtıyız.”
Öğüt vermek, tartışmak ta yararsızdır. Zaten genç adamın yazgısı “yaşlı” Borges olmaktır. Borges cebinden çıkardığı bir kağıt parayı gösterir. Diğeri bir çığlık atar “ama bu para 1964 tarihli,” Oysa kâğıt paralarda tarih yoktur. Henüz mü? O zaman ikisinin de bilmediği bir üçüncü Borges mi vardır? Geleceğin Borges’i? ))
Yaşlı Borges’e göre düş bir gerçektir. Bizim doğmuş olmayı, soluk almayı kabullendiğimiz gibi düşün de gerçek olduğunu kabullenmemiz gerekir. Coleridge’in bir fantezisi aklına gelir: “Birisi düşünde cennetten geçtiğini görüyor ve kendisine kanıt olarak bir çiçek veriyorlar. Uyandığında çiçek oracıkta, yanındadır.”
20.08.2013-Çeşme
25 Ağustos 2013 İstanbul | |