![]() |
Döngüsel Yıkıntılar(Borges Öyküleri üzerine denemeler) |
|
Gerçekten Var mıyız? Bahar Vardarlı Gerçekten var mıyız, yoksa bir düş müyüz? Düpedüz bir insan değil de bir başkasının düşlerinin yansısı olmak- ne katlanılmaz bir eziklik, ne çılgınlık! Ya o seni düşlemekten vazgeçerse ... Öyküyü kısaca özetlersem, kahramanımız bir adam düşleyecek, onu en ince ayrıntılarına kadar canlandıracak ve gerçekliğe katacaktı, amacı buydu. Amacına ulaştı gerçekleştirdi de düş oğlunu ama ne yazık ki hareket ettiremiyordu onu. Bu konuda da Ateş tanrısı ona yardımcı oldu ve düşlenen hayalete tılsımıyla can verdi. Bu düş çocuk (ateşte yanmayacak) kendisini gerçek sanacak sadece ateş tanrısı ve onu düşünde yaratan, onun hayalet olduğunu bilecekti. Ve de sonunda düşleyenin düşünde, düşlenen uyandı. Artık oğlunu yaratmayı başaran adam hazzın keyfini yaşıyordu, oğlunun geleceğinden kaygılanıyor, onun yetişmesi için çabalıyordu. Ama sonunda adam bir yangında kendi acı gerçeğini gördü; yanmadığını fark etti. Demek ki oğlu gibi kendisi de bir hayal, bir başkasının düşüydü. Bu kısa öykü bana varlığımın gerçek olup olmadığı konusunda birçok soru sordu. Bunlar önceden hiç düşünmediğim şeylerdi. Oysa Borges gerçekten var olup olmadığını sorgulayan bir yazar. Ne diyor, benim biyografik özelliklerimi bırakın, eserlerimi okuyun. Eserlerinde de hiçbir öğretiyi açıkça yöneltmiyor; her dediği sis perdesi ardında. Okuyucuyla iş birliği bekliyor. Eseri yaratan okuyucuya kadar ilerletiyor iddiasını. Ben bu öyküyü 'hiç birimiz özgür değiliz' başlığı altında algıladım kendi dağarcığımda. Var olduğumuzu sanıyoruz, oysa var ediliyoruz! Varlığımız aile, toplum, kültür, örf ve adetlerle şekilleniyor. Aynı zaman diliminde var olduğumuz insanlarla benzeşmiyoruz çünkü her zaman diliminin kesiştiği mekanlar, yerler ayrı. Onun için İsveç'te yaşayan Peter ile ben aynı insan değiliz. Gene bu düşsel öyküde; düşlediği döngüsel bir amfitiyatronun merkezinde (bence evren) öğrencilerine ders veriyor, evrene katılmayı hak eden canı arıyordu. "Öğretisini ses çıkarmadan benimseyen öğrencilerden hiçbirşey bekleyemeyeceğini; buna karşılık kendisine arasıra da olsa karşı çıkmayı göze alanlardan birşeyler bekleyebileceğini anladı. Birinci kümedekiler, sevgiyi ve yakınlığı hak etseler de birey katına yükselemezlerdi asla; ikinci kümedekilerse varoluş öncesi dönemindeydiler." Sormak , sorgulamak, ses çıkarmak, karşı gelmek; bütün bunlar var olduğumuzun belirtileri değil midir? Bu kadar düşsel sunulan kısacık bir öyküden böyle evrensel bir sorunu iletmek ancak Borges gibi bir ustanın işi olabilir. Hakikaten onun içinde bir evren saklıymış, bu evrene nasıl sahip olmuş, onu da kendisi söylüyor, okuyarak...
| ||
Sitemizdeki Borges İncelemeleriÖykü İncelemeleri |